Bediüzzaman’ın saff-ı evvel talebelerinden Mustafa Çelik; Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa, Sofuoğlu Mustafa Hulusi, Sarıbıçak Mustafa Hulusi, Sarıbıçak Mustafa, Büyük Mustafa, Sallabacak Mustafa Hulusi, Mübarek Mustafa diye farklı isimleriyle tanınırdı.
Bu şahıs aynı zamanda çok mübarek, ihlaslı ve ehli kalp bir Nur talebesi idi. Risale-i Nur’da adı geçen “Mübarek Heyeti’nin” ilk temsilcisi idi. Güzel hattıyla Risaleleri yazılarak çoğaltılmasında büyük hizmeti olmuştu. Denizli hapsinde Bediüzzamanla cezaevinde yatmıştı. Sarıbıçak Mustafa’nın ismi, Onuncu Lem’a, Yirmi Altıncı Lem’a, On Üçüncü Şua ve Lâhikalarda geçmektedir. Sarıbıçak Mustafa aynı zamanda büyük ruhlu Küçük Ali’nin de ağabeyidir. Küçük Ali Bediüzzaman’ın iltifatlarına mazhar olmuş, Risale-i Nur Külliyatı’nı tam 17 sefer elle yazmış, 40 yıl evinden çıkmamıştır. Küçük Ali ziyaretine gelenlere: “Kardeşlerim! Üstad eserlerini kalp ve akla hitap ederek yazmıştır” diye söylerdi.
Kuleönlü Mustafa Barla Lâhikasındaki bir mektubunda: “Ey benim kardeşlerim, Dünyada çok kitaplar vardır ve o kitapları okumuşsunuzdur. Okuduğunuz kitapların hepsini de anladınız mı? Alâ külli hal, anlayamadığınız meseleler çoktur. Üstadıma sual açınız, meydana ilim çıksın ve iman hakikati çıksın da dünyada bulunan üç yüz elli milyon Müslümanlar da istifade etsinler. Ne kadar müşkülatınız varsa halledilsin, bizim gibi âcizler de istifade etsin.” Başka bir mektubunda: “Ey hocalar ve ehl-i kalb, soracağınız suallerin cevaplarını Risale-i Nur’da bulabilirsiniz. Ehl-i keşf ve kalbden birisi, benim gibi âciz bir insandan Mehdîyi soruyor, ‘Ne vakit gelecek?’ Daha Mehdîyi anlayamamış. Dabbetü’l-arz kimler olduğunu bilmiyor. Bunlara dair, risalelerde birer bahis vardır. Her müşkül sualin cevabını o risalelerden arayınız, bulursunuz. Ey hocalar ve halifeler! ‘Bizim ilmimiz bize yeter’ deyip, yıldız böceği gibi şavkınıza, ilminize aldanmayın. İnsanın kendi bildiği kendine kâfi gelmez. Her insan, her meseleyi anlayamaz. Uyuyorsunuz!
Uyuduğunuz miktar artık yeter.” Kuleönü’nde Sofuoğlu Talebeniz Mustafa Hulûsi (rh) diye yazar.
Barla Lâhikası ve İhtiyarlar Risalesi’nde ismi geçer. Mustafa Sarıbıçak ciddi anlamda Risale-i Nur’a hayatını vakfetmiş. Hayatının birinci önceliğini risalelerde görmüş. Çok gayretli biri olmanın yanında biraz meczuptu. Ayrıca keşif ve kerametlere de açık biri idi.
Mustafa’nın diğer talebelerden farklı bir özelliği de Bediüzzaman gibi Risale-i Nur’a bir hücum oldu mu hemen hastalanırdı.
Bir gün Sav köyünde bir eve misafirliğe gider. İkindi namazı vaktine kadar Risale-i Nur’dan ders yapar. Ders bitince ikindi namazını kılmak için kalkar. Önce sünnet namazlarını kılar. Ardından farz namazı kılmak için imam olur. Birden kanı çekilmiş gibi “ pat” diye yere düşer. Köylüler: “Hocam çok mu rahatsızsınız” dediklerinde Mustafa: “Hemen burayı terk edin. Çabuk burayı terk edin. Baskın geliyor” diye bağırır. Mustafa: “Biriniz koluma girsin beni şu tepeye kadar çıkarın” der. Köylüler hemen Mustafa’nın koluna girer onu tepeye çıkarır oradan ayrılırlar. Kısa bir süre sonra askerler eve baskın düzenler. Ev didik didik aranır. Baskın sonucunda bir şey bulamazlar.
Bediüzzaman’ın talebeleri arasında öyleleri var ki zamanın en büyük kutbu gibi bir hayatları olmuştur. İşin ilginç tarafı bu talebelerin çoğu o makamda olduklarını bilememişlerdir.
Kaynak:
Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, c. 1.