Bediüzzaman Eskişehir hapsinden sonra Kastamonu’ya sürgün gönderildi. Kastamonu’da kaldığı süre içinde gördüğü eziyeti binlerce sayfa yazılsa azdır.
Tüm baskı ve eziyetlere rağmen Risale-i Nur’un yayılması engellenemedi. Kışın zemheride ekilen nur tohumları kısa sürede dünyanın her köşesinde çiçek açtı.
Bediüzzaman’ın Kastamonu hayatında gördüğü eziyetlerden biri de Nuri adında bir komiserin yaptıklarıdır. Nuri komiser Bediüzzaman’ın huzurunu bozmak için keyfî üç günde bir evine baskın düzenledi. Bu keyfilik ve bahaneleri devam ederken bir gün komiser çok şiddetli hastalandı. Kafasına, kulağına şiddetli ağrılar girdi. Ne yapıldıysa ağrısı ve acısı geçmedi. Komiserin kayınpederi: “Sen Bediüzzaman’a eziyet ediyordun, bu sebepten bu hastalık başına geldi ”diye söyledi. Sonra kayınpederi Bediüzzaman’ın yanına gelerek ondan özür diledi ve iyileşmesi için dua etmesini rica etti.
Bir müddet sonra komiser Çaycı Emin’i çağırdı: ‘Bundan sonra sen Bediüzzaman’ın hizmetini göreceksin, kimse sana karışmayacak. Sen istediğin zaman yanına gidebilirsin” dedi.
Bediüzzaman’ın fedakâr ve sadık talebesi Çaycı Emin o günden sonra rahat bir şekilde yanına gidip geldi ama başka kimseyi ona yaklaştırmadılar.
Bir gün havaların güzel olduğu bir gün, Çaycı Emin’le dağa çıktı. Akşam eve döndükten sonra kitapları tashih etti.
Bediüzzaman âdeti gereği her gün ikindiden sonra kapısını kilitlerdi. Kastamonu’nun kışı çok şiddetli geçtiğinden bazı günler odasındaki yer tahtalarının arasına kırağı düşmüş olurdu. Odasında küçük bir de sobası vardı ama odayı ısıtmazdı. Bediüzzaman soğuklar başladığında bekçiye bir mangal, bir de tahta kürsü aldırdı. Sonra ısınmak için yorganını kürsünün üzerine attı, alttaki mangal bu şekilde onu ısıttı.
Bir müddet komiserle her şey yolunda gitti. Bir zaman sonra yine komiser onu rahatsız etmeye başladı. Bir gün yine odasını ararken, merakından bir şey bulabilirim ümidiyle elini yorganın altındaki kürsüye attı. Eli birden ateş dolu mangalın içine girdi. Eli yanan komiser feryat figan etti. Bediüzzaman komisere: “Senin ismin Hâfız Nuri’dir, Risale-i Nur’un ismi de Nur’dur. Bu sana tokattır. Dikkat et bir daha bana ilişme” diye sert bir şekilde onu uyardı.
Sonraki günlerde komiser Nuri’nin başına çok musibetler ve hastalıklar geldi. Tedavi etmek için ailesi onu Ankara’ya götürdü. Tüm tetkik ve muayenelere rağmen doktorlar hastalığına bir teşhis koyamadılar. Daha sonra Komiser Nuri kendini biraz iyi hissedince Kastamonu’ya geri döndü. Kastamonu’ya varır varmaz hastalığı yeniden nüksetti. Hemen geri Ankara’ya hastaneye götürüldü. Bu gidiş gelişler defalarca devam etti. Ankara ile Kastamonu arasında çokça gidiş gelişler oldu.
Nuri komiser Kastamonu’ya ayak basar basmaz ağrıları dayanılmaz hal alınca annesi ve ailesi komisere: “Sen Bediüzzaman’a çok eziyet ettin, onun bedduasına uğradın. Onunla helalleşmen, ondan özür dilemen lâzım. Bir daha onun kitaplarına, derslerine karışma” diye onu uyardılar.
Durumun vahametini idrak eden ailesi Bediüzzaman’dan özür diledi, onu affetmesini, hakkını helâl etmesini istediler.
Bediüzzaman: “Ben ona bir şey yapmadım. O Kur’ân’ın tokadını yedi” dedi.
Merhamet ve şefkatinden onlara Haşir Risalesi’ni verdi. Komiser Nuri’nin kitabı okumasını söyledi. Birkaç gün sonra Komiser Nuri müthiş ıstırap ve acılar çekerek canını verdi.
Kaynak:
Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, c.1, s. 10.