“Tek kişilik otoriter rejim”de başta seçilmiş belediye başkanları üzerinden muhalefete yönelik operasyonların, özellikle İmamoğlu’nun tutuklandığı “19 Mart süreci”nin “Amerikalıların izni”yle dayatıldığı haberleri yeniden “mandacılık” ve “12 Eylül darbesinde olduğu gibi “okyanuslar ötesinden icâzet” tartışmalarını hararetlendirdi.
Özellikle Trump’un Netanyahu ile görüşürken bütün dünyanın gözü önünde “Benim bir dostum var, adı Erdoğan. Ben onu severim, o da beni sever. Hiçbir zaman aramızda bir sorun olmadı. Rahibi Türkiye’den geri aldık. Bunu hatırlıyor musunuz? Bu o zamanlar büyük bir olaydı ve onu geri aldık. Erdoğan’a dedim ki ‘tebrikler…” medhiyeleriyle Amerikalı rahibi nasıl Türkiye’den aldıklarını hatırlatması, AKP iktidarında, bilhassa “tek kişilik hükûmet”te kendini inkâr eden yaman çelişkili, “dış politika çarkları”nı yeniden gündeme getirdi.
Bilindiği gibi Trump’ın “Ekonominizi mahvederim!” tehdit mesajlarıyla ve hâlen çerçeveletip Amerika’daki Trump Tower’de sergilediği “Akıllı ol, aptal olma!” tahkirli “mektubu” üzerine Cumhurbaşkanı’nın evvelce “Bu makamda olduğum, bu can bu tende kaldığı müddetçe o teröristi kimse alamaz, alamazsın!” diye meydan okuduğu, casusluktan 35 yıl hapisle yargılanan Amerikalı Rahip Brunson apar topar cezaevinden çıkarılıp aynı gün Amerika’ya uçuruldu; “gazeteci değil terörist, asla iâde edilmeyecek!” restini çektiği Alman vatandaşı Deniz Yücel, Merkel’in telefonuyla alelâcele tahliye edilip birkaç saat içinde Almanya’ya iâde edildi.
DIŞ POLİTİKA ÇARKLARI SÜRÜYOR
Aslında “dış politika çarkları”nın başında AKP iktidarında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ile OECD’ye alma kıyağı çekilen, ro-ro seferleriyle kat kat arttırılan ticaretin tam gaz devam ettiği, Filistin’de zulüm ve saldırılarını sürdüren ve “haydut, işgalci terör devleti!” dediği İsrail’e geniş kapsamlı ekonomik-ticarî, askerî, savunma sanayii “stratejik işbirliği”nin kat kat ilerletilmesi geliyor.
Öncelikle Davos’ta Cumhurbaşkanı’nın İsrail Cumhurbaşkanı’na “one minute’ restinin hemen ardından “Moderatöre söylemiştim” çarkıyla “katil ve haydut terör devleti!” dediği İsrail “dost!” ilân edilerek “bölgesel işbirliği için istikrar fırsatı” denilerek bir yığın kıyak sunuldu.
O denli ki İsrail’in Filistin’deki işgal ve zulmünü protesto için Akdeniz’de uluslararası sularda seyreden insanî yardım taşıyan Türk bayraklı Mavi Marmara sivil gemiye İsrail askerlerinin on vatandaşı katledip yüzlerce sivili günlerce rehin tuttuğu kanlı baskını davasında Cumhurbaşkanı’nın “Bizden mi izin aldınız!” çıkışıyla çark edildi. Maktullerin ailelerinin Türkiye’de ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açtığı davalardan -yirmi milyon dolar karşılığı- “resmen” cayıldı...
Yine bütün dünyanın önünde Cumhurbaşkanı’nın “NATO’nun Libya’da ne işi var!” çıkışından üç hafta sonra “NATO, Libyalılar için Libya’da olmalı, NATO Libya’ya girmelidir” dönüşüyle Kıbrıs Barış Harekâtı’nda ambargo uygulanan Türkiye’nin yanında açıkça yer alıp akaryakıt gönderen Kaddafi’yi linç ettirerek ülkeyi bölüp parçalama vartasına atan işgalci emperyal ecnebilerin askerî müdahalesine destek için fırkateynler dolusu asker, silâh, askeri malzeme gönderildi.
En çarpıcısı da Cumhurbaşkanı, “firavun,” “darbeci diktatör,” “zâlim ve katil” diye tahkir ettiği ve “Asla bir araya gelmem, aynı masada oturmam, aynı karede yer almam” diye reddettiği Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile barışmak için evvelâ Maliye Bakanı Mısır’a yollandı.
Akabinde Sisi’nin ayağına giderek “kardeşim!” diye hararetle kucaklayıp tebrik ederek (iki elle) el sıkıştı ve karşılıklı ziyaretlere Sisi’ye övgüler dizildi. Böylece iktidardakilerin yıllarca içte siyasî rant devşirdiği “râbia”dan vazgeçildi. En vahimi de Sisi’yle barışmak uğruna teminat verilerek Türkiye’de getirilen İhvan mensuplarının televizyonları kapatılıp yüzüstü bırakılması, bir kısmı sınır dışı edilerek bir kısmının ülkeyi terke zorlanmasıyla perişan edilmeleri oldu…
TEHDİTLERE, ŞANTAJLARA GELİNİYOR…
Bu arada müthiş “u dönüşleri”yle AKP’li bakanların “15 Temmuz’un finansörü,” “ABD’nin taşeronu” kınamasında bulundukları, “yandaş medya”da “şerefsizler!”, “zâlimlerin piyonu” manşetlerinin atıldığı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Emiri Saray’a dâvet edilerek “kardeşim” denilerek kucaklaşıldı. Defalarca karşılıklı ziyaretlerle ABD ve İngiltere’nin işbirlikçileri Körfez krallıklarıyla işbirlikleri daha da genişletildi.
Ve evvela “ülkelerinde ceza almayan katilleri suçun işlendiği yer İstanbul mahkemelerinde yargılamalı” tepkisini veren Cumhurbaşkanı, “kesinlikle verilmeyecek” dediği “Kaşıkçı cinâyeti dosyası”, ekonomik çöküşe “borç para bulma” beklentili övgü dolu “jestli dönüşler”le swapla borç para karşılığında katillerine teslim edilip Suudi Veliaht Prensiyle de kucaklaştı…
Özetle tehdit ve şantajlara gelen ve hep Türkiye’ye kaybettiren “dış politika” çarkları devam ediyor; ve “u dönüşleri”ne yeni “u dönüşleri” ekleniyor.