Her ne kadar “yargı” perdesinde gösterilse de son gelişmeler “Saray iktidarı”nın demokratik muhalefeti susturma, sindirme, vatandaşları korkutma maksatlı tamamen siyasî sâiklerle koordineli bir oldubitti olduğu her haliyle meydanda.
Haftalar öncesinden Cumhurbaşkanı’nın “Turpun büyüğü heybede” demesi, sözkonusu operasyonların yargının inisiyatifinde olmayıp zamanlaması ve muhtevası bakımından tamamen iktidardakilerin bilgisi hatta “tâlimatlı”yla yapıldığına dair ciddi ipuçları ortada.
Vakıa şu ki devlet gücünü eline geçirenin devlet imkân ve araçlarını tepe tepe kullanmasıyla, ne pahasına olursa olsun kayd-ü hayat şartıyla iktidar koltuğunda kalma siyasî hırsıyla, hakla, hukukla hiçbir izâhı olmayan tutuklamalarla demokrasinin askıya alınarak “yargı sopası”yla siyaseti dizayn etme, siyasî rakiplerini diskalifiye etme amacıyla hukuk devleti yok ediliyor.
Zira hukukçuların tesbitiyle, onca operasyona “gerekçe” gösterilen iddiaların ve suçlamalar ciddi delile dayanmıyor. Kaldı ki ortaya atılan çoğu “gizli tanıklar”ın “aldığım duyuma göre” diye başlayan isnadları “doğru” olsa bile yargılanmadan yargısız infazla seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasıyla millet irâdesine el konulması sözkonusu operasyonların hukukî değil, siyasî olduğunu su yüzüne çıkarıyor.
DEMOKRATİK TEPKİYİ HESAP EDEMEDİLER
Oysa millet iradesi nasıl Cumhurbaşkanını, milletvekillerini seçtiyse, belediye başkanlarını da doğrudan seçmiştir. Bu bakımdan mahkeme kararı olmadan milletin seçtiği belediye başkanlarının sabahın köründe derdest edilmeleri seçilmiş tepeden talimatlar”la görevden alınması, millet iradesine suikasttır.
Klasik darbelerdeki “askerî vesayet” yerine, yürütmenin yanısıra yasamayı ve yargıyı güdümüne alan, Saray danışmanlarının ikrarıyla “tek kişilik” hükûmet”in hükmettiği “otoriter rejim”de farklı vesayet odakları üzerinden demokrasiye açıkça bir “hukuk darbesi” dayatılmıştır.
Görünen o ki muhalefetin muhtemel adayının kazanacağı ihtimali, iktidardakilerde paniğe yol açmış, kimyalarını bozmuş. Zira Saray siyasetinin muhalefet partilerini birbirine düşürerek tartışmalar ve çatışmalar meydana getirme, muhalefetin aday sayısını çoğaltma kumpası boşa çıkmış.
Bir günde üç belediyeye yapılan operasyonlarla tetiklenen süreçte özellikle üniversitelilerin başı çektiği demokratik tepkinin dalga dalga geniş sivil demokratik iradeye dönüşmesi, iktidardakilerde tam bir travma meydana getirmiş.
Baskılarla, muhalefetin sindirip susturma hesâplarının tutmaması, tazyik arttıkça haksızlığa ve hukuksuzluğa direncin katlanması; yüz binlerin meydanlarda demokratik hakları savunması karşısında şaşkına dönen ve siyasi rakiplerini tutuklatarak devre dışı bıraktırmaya yeltenen iktidardakilerin ezberini bozmuş. Bu yüzden hesâp edemedikleri demokratik direnç karşısında kara kara düşünüyorlar.
Kamu kaynaklarını heba eden, “parsel parsel sattığı”nı söyleyen belediye başkanlarını görevden alıp yüzlerce milyara varan yolsuzluk, ihaleye fesad karıştırma ve millet malını “iktidara yakın müteahhitler”e peşkeş çekenlere dair hazırlanan yüzlerce dosyanın bir tekine dahi soruşturmanın açılması en üst düzeyde engellenirken, muhalefete belediyeleriyle ilgili ortaya atılan en ufak isnadların soruşturulması; seçilmiş başkanların görevden alınıp yerlerine iktidarın emrindeki atanmış bürokratların atanması çifte standartlı çarpıklığa tevessül ediliyor.
“MİLLET UYANMIŞ, ALDATMALAR VE MUGALÂTALAR DAĞILIYOR…”
Yine bunun içindir ki on üç yıl önceki Gezi olaylarını yeniden tedavüle sokuyor; asparagas olduğu tescillenen dezenformasyonları bahane ederek göstericilerin en tabiî temel hak ve hürriyetleri arayışını kriminalize ediliyor. Demokratik rekabet zeminini tahrip ediliyor…
Dün itibarıyla 173 kişinin tutuklandığı vartada İçişleri Bakanı’nın, İmamoğlu’nun gözaltına alındığı 19 Mart’tan beri 1.418 kişinin gözaltına alındığını ve hâlen gözaltında 979 şüpheliden 478 şahıs mevcutlu olarak -polis eşliğinde- adli makamlara çıkartılacağını” sosyal medyada paylaşması, haksızca ve hukuksuzca millet irâdesine el koymaya karşı Anayasa ve hukuka göre yapılan demokratik direnç hakkının kullanılmasını “sokakları terörize etmeye kalkışma, milli ve manevi değerlerimize, polislerimize saldırma” diye lanse edip demokratik tepkilerini gösteren vatandaşları “terörle mücadele ediyormuş” gibi göstermesi bundan.
Bundandır ki siyasetçilerin, gazetecilerin, demokratik kuruluşların - sivil toplum temsilcilerinin Saray iktidarı eleştirileri “suçmuş” gibi karalanıyor. Cumhurbaşkanı’nın muhalefeti, siyasî rakiplerini demokrasi ve hukuk dışı komplolarla tasfiyeye kalkışmasına karşı sergilenen demokratik tepkilere günlerdir “iktidara iliştirilmiş medya”da uyduruk sahte görüntülerle, “yolsuzluk” ve “irtikâp” benzeri yığınca iftira ve isnadlarla “lekeleme” ve “itibarsızlaştırma” komploları kuruluyor.
Ancak canhıraş çırpınışlar boşuna; Bediüzzaman’ın beyânıyla, “Millet uyanmış; mugalâta ve cerbeze ile iğfal olunsa da devam etmeyecektir. Hakikat telâkki olunan hayalin ömrü kısadır. Feverân eden efkâr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacaktır. Ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah...” hakikatiyle insanlar artık bu tür hile ve çarpıtmalara kanmıyor…
Vatandaşların demokratik direnci bunun bâriz işâretleri…