“Yürütmenin güdümünde “siyasallaştırılmış yargı”nın “siyasetin sopası” olarak suiistimaliyle, antidemokratik hukuk dışı oldubittilerle rakiplerini tasfiye operasyonlarıyla millet iradesine “darbeler”in dayatılması tahribatı öncelikle millete ve ülkeye kaybettiriyor.
Çarpıklıkların başında, tekemmül ettirilerek bir kısmı Bakanlıkça el konulan, bir kısmı savcılıklara gönderilen ayyuka çıkan iktidar partisi belediyelerinin yolsuzluklara, hırsızlıklara, rüşvete, kamu malını yandaşlara peşkeşe, ihaleye fesad karıştırmaya, partizanca nepotizm ve kayırmalara dair yüzlerce dosyaya tek bir soruşturma açılmayıp, belediye başkanlarının, parti başkanı Cumhurbaşkanınca istifa ettirilmesiyle örtbas edilirken, muhalefetten seçilen belediye başkanlarının uyduruk iddialarla gözaltına alınıp tutuklanarak yerlerine seçilmiş Belediye Meclisi’nden değil, iktidarın emrindeki partililerin-mülkî âmirlerin “kayyım” atanması geliyor.
Zamanında bir AKP belediyesinin “Türkiye’nin en büyük tema parkı” propagandasıyla devlet arazisi üzerine çürümeye terk ettiği “dinozor heykelleri parkı”na 801 milyon dolar milletin parasını hebası soruşturulmazken, iktidarın bile bile tek kuruş vermediği, yıllardır Saray’da imzalanmayıp bekletilen muhalefet belediyelerinin dışarıdan kat kat ucuz kredilerini sağladıkları metro gibi büyük hizmet projelerinin soruşturma konusu yapılması haksızlığı ve hukuksuzluğu her haliyle sırıtıyor.
“KENT UZLAŞISI”NDAN “TERÖRE YARDIM” İFTİRASI!
Bir diğer çarpıklık, adı konmayan “süreç”te iktidardakilerin “kurucu önder” övgülerini dizdikleri kırk bin insanın katlinden sorumlu müebbet hapse mahkûm terörist başı ile aralarında “aracılık” yaptırdıkları DEM Parti ile sırf bazı mahallerde “kent uzlaşısı”yla bir nevi seçim ittifakı yaptığından seçilmiş belediye başkanlarının “teröre yardım” yaftasıyla suçlanması.
“İktidar cephesi”nin hukuku tanımayan siyasî operasyonlarla, kapatma davası ve yüzde 70-80 oyla seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine iktidar partisinden seçilmemiş adayları “kayyım” atanması şantajını savurdukları partiyle işbirliği yapması “normal” olarak sunulurken, bu partinin aday göstermeyip muhalefet adayını desteklemesi “teröre destek” diye çarpıtılması.
Aynı sandığa atılan, aynı zarfa konulan dört pusuladan bir tek Büyükşehir Belediye Başkanı adayına ait pusulanın “iptali”ndeki gibi kanunlara aykırı emrivakilere, ele geçirdikleri devlet gücünü, bütün kamu imkân ve araçlarını hoyratça kullandırılmasına rağmen, iktidar adaylarına karşı oy farkını önce on üç binden sekiz yüz bine, ardından bir milyona çıkaran Belediye Başkanına -Cumhurbaşkanı aday adayı olduğundan- bir dizi isnatla yargısız infazla “terör örgütü lideri” iftirası atılması...
Bu çarpıklıklarla, algı operasyonlarıyla, peşinen yargısız infazla muhalefet mensuplarının “suçlu” olduğu havası pompalanıyor. Anayasa ve yasalara rağmen demokratik meşruiyetin yok edilmesiyle demokratik rekabet ortadan kaldırılıyor. Sığ “siyasî hamleler”le muhtemel Cumhurbaşkanı adaylarına “önleyici darbe”ye tevessülle içte ve dışta Türkiye’nin itibarı yerle bir ediliyor.
Belli ki hilelerden, geçersiz “mühürsüz” oy katakullilerden, itiraflı sahte videolu iftiralardan, yargı kararı olmadan yapılan ithamlardan, yalanlar ve yanıltmalarla kurgulanan komplolardan artık bir “sonuç” alamayacağı telâşı ve paniğine kapılan Saray danışmanlarının “tek kişilik hükûmet” ikrarlı Saray iktidarı, bitişteki siyasi ömrünü uzatma hesabıyla canhıraş yeni “politik oyunlar” peşinde.
“OTORİTER REJİM”DEN “TOTALİTERLİĞE…”
Görünen o ki ekonomik çöküşü durduramayan, millete vereceği vaadi, söyleyeceği sözü kalmayan ve millet nezdinde rıza üretemeyen siyasî iktidar, baskıyla, yargının tepe tepe kullanmakla, “şafak baskınları”nı, gözaltıları günler öncesinden ifşa eden iktidarın aparatı haline getirilmiş “yandaş ve yanaşma medya”yla, “iktidara iliştirilmiş yorumcular”la toplumu tehditlerle korkutma, demokratik muhalefeti sindirme, susturma, devre dışı bıraktırma kumpasları kuruyor.
Yıllardır politik kışkırtmalarla vatandaşların kamplaştırılıp kutuplaştırıldığı, öfke birikiminin bir kıvılcımla sosyal patlama raddesine getirildiği, muhalefetin “düşman” olarak tahkir edildiği vartada toplumun sinir uçlarıyla oynanıyor. On iki yıl önceki “Gezi olayları”ndan karşıtlık türetilmeye yelteniliyor, “Tepeden tâlimat”la otuz beş yıl önce verilmiş “var olan” diplomanın ilgisiz idarî kurumlarca “iptali”nden “medet” umuluyor.
“Yargılanmak” korkusuyla ne pahasına olursa olsun kayd-ı hayat şartıyla iktidar koltuğunda kalmak uğruna Türkiye’nin “hibrit/melez demokrasi”den “otoriter demokrasiler”e gerilediği, “hukuk endeksi”nde Orta Afrika ülkeleri arasına düştüğü vartada demokrasiye, ahlâka ve vicdana sığmayan keyfiliklerle tam bir zorbalık hükümfermâ kılınıyor. Türkiye, seçimlerin göstermelik yapıldığı, yürütmenin yanısıra yasamanın ve yargının uhdesine verildiği “tek kişi”nin yüzde 80-90 oyla seçildiği yasama ve Orta Asya’daki “totaliter ülkeler” durumuna düşürülüyor.
Bundandır ki “rey-i vahid-i istibdat” denilen “ceberutluk”ta demokrasiyi ve hukuku ilga operasyonlarıyla toplum barışına, insan haklarına, temel hak ve hürriyetlere, seçme ve seçilme hakkına tertiplenen sabotajlara karşı, topyekûn muhalefetin tam bir dayanışmayı başarması fevkalâde önemli.
Demokratik meşruiyet ve dirayetle millet irâdesini gasbeden rezalete karşı halkın hukukunu, millet iradesinin hakkını araması; demokrasiye kurulan tuzakların, oyunların, komploların, kumpasların bertaraf edilmesi için cesaretle ve kararlılıkla ortak demokratik direnç gerekiyor.
Başka da yolu yok…