"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müminin ölümü terhis tezkeresidir - MİKÂİL YAPRAK İLE BİR HASBİHÂLDİR

Mustafa Yaprak
17 Nisan 2025, Perşembe 00:48
Vefatından bir kaç ay önce başlamış olduğum bu mektubu, tarihe kayıt düşen bir hasbihal olarak kaleme alıyorum.

Terhisini bekleyen muhterem amcam!

Vefatından bir kaç ay önce başlamış olduğum bu mektubu, tarihe kayıt düşen bir hasbihâl olarak kaleme alıyorum.

Hz. Üstadımızın, bazı talebeleriyle hayalen görüşüp hasbihâl etmesi, teselli bulması, zaman ve mekânın mâni teşkil etmemesi, duada yanında hazır olduklarını söylemesi, bu hasbihâlin yazılmasına vesile olmuştur.

Saygıdeğer amcam!

Asker ocağından terhis olduğum zaman, vefat ettiğini öğrendiğim babamın, beni asker ocağına yolcu ettiği gün, daha dün gibi aklımda. Buğulu gözleriyle bana bakışından otuz üç yıl geçmiş. 

Ne de çabuk geçiyor zaman. Daha dün denecek kadar yakın. “Gelmesi muhakkak olan her şey, uzak da olsa yakındır.” Bu hakikat; geçmiş ve geleceğin, dün ve yarının bir birine uzak olmadığını ne kadar da güzel ifade ediyor.

Muhterem amcam!

Aynı tarihlere yakın, babamın vefat ettiğini ifade eden ve bana yazmış olduğun, “Terhisini Bekleyen Asker Yeğenime” başlıklı duygu yüklü mektubunuz da bugün gibi aklımda.

Mektubunda bir “erken terhis” haberinden bahsederek şöyle yazmıştın: “Sen de biliyorsun ki; bu dünya Allah’ın biz kullarına bir talimgâh ve kışla hükmündedir. Hakikî terhis ise; dünyayı kışla ve talimgâh bilip öylece hareket ederek, selâmetle kabir kapısını açıp vatanımız olan ebedî âleme dönmektir. “Erken terhis” ise; senin yetmiş yaşlarına kadar yaşayacağını (veya daha fazla) tahmin ve tasavvur ettiğin birisinin erken yaşlarda vefat etmesidir.” 

İfade etmek istediğin bu hakikate binaen şimdi, sana sormak isterdim; 1994 yılında yazmış olduğun mektubun ile, yetmişli yaşlarda vefat edebileceğini bana haber vermek mi istemiştin? Zira yetmişli yaşlarda vefat etmiş olman, bunu tasdik etmiş oluyor.

ECEL TERHİS TEZKERESİDİR

Aziz amcam!

Hz. Üstadımızın “En evvel, beni çok korkutan ölümün yüzüne baktım. Gördüm ki, ölüm, ehl-i iman için bir terhistir. Ecel terhis tezkeresidir, bir tebdil-i mekândır, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesi ve kapısıdır.”

“Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapanmıyor ve dünya misafirhanesinde yolcular gayet sürat ve telâşla, kafile kafile arkasında toprak arkasına girip kayboluyorlar; elbette pek yakında birbirimizden ayrılacağız.”

İhtarına ve dersine binaen...

Askerlik vazifemizi yaparken, nasıl ki terhis olacağımız günü bekledik, ve nihayet terhis tezkeremizi alınca da asıl memleketlerimize döndük; aynen öyle de dünya misafirhanesinde ve kışlasında “ecel elinden terhis tezkeresini alan” her mü’min de ölüm ile terhis olup asıl vatana dönüyor. Yeter ki asker askerliğini bildiği gibi kul da kulluğunu bilsin.

Eğer ki, bize de ecel elinden terhis tezkeremizi alıncaya kadar Cenab-ı Hak mühlet verip muvaffak ederse.. 

Civanmerd Amcam!

Ömür törpüsü olan dünya yaşayışı içinde göz açıp kapayıncaya kadar neler neler oldu, iç ve dış âlemimizde çok şeyler değişti. Köprülerin altından çok sular geçti. Zaman değirmeni çok büyük zannettiğimiz çok şeyleri un ufak etti. Ulaşmaya arzuladığımız bazı yalan idealler sür’atle kaybolup giderken tortularını, tozlarını ve süprüntülerini bize bıraktı. Onlara ulaşmayı arzulamakla ne kadar aynıymışız... “Asla ulaşamayız” diye düşündüğümüz bazı şeyler de hiç ummadığımız bir zamanda umulmadık bir şekilde gelip başımıza kondu. Uzaktan uzağa hayal meyal görünen bazı unsurlar hakikat olup hayatımıza girdi. Bize bambaşka bir çehre, bir bakış açısı kazandırdı.

KUR’ÂN VE İMAN DERSLERİ DÜNYAMIZI AYDINLATTI

Susuz çölde su arayan bir insanın suya kavuşması gibi kavuştuğumuz Kur’ân ve iman dersleri iç ve dış dünyamızı aydınlattı. İnsan neymiş, iman neymiş. Müslüman kimmiş. hayat nasılmış, ömür nasıl geçirilmeliymiş;  Yaratan ve yaratılan, yani mâbud ile mahluk, yani Rab ile kul arasındaki münasebet nasıl olurmuş... Bütün bunları kabiliyetimiz ve liyakatımız ölçüsünde öğrendik. Ve dahası öğrendik ki:

Ölüm neymiş, ne manaya gelirmiş.

Fedakâr amcam!

Yeğenin olmanın yanında ve daha önemlisi İhlâs Risalesi’nde geçen, “en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmerd kardeş” olabilme yolundaki arzu, niyet ve gayretine her vesileyle şahit olmuşumdur. Hatta bütün “Yaprak Sülalesi” olarak Risale-i Nur dairesine dahil olmamıza ve bu sebepten izzet ve şeref  kazanmış olmamıza vesile olan da sensin. 

Sen, Yeni Asya cemaati içinde vefat etmiş olan, merhum ve merhumelerin ardından kalemini esirgemeyen biri olarak da  biliniyorsun zaten. İşte bu gerçeğe binaen hep merak etmişimdir. Acaba, senin ardından da  yazan bir kalem  çıkar mı? diye.

Şu var ki, senin gibi usta bir kalem ehlinin aziz hatırası adına, ardından yazmaya çalışmak da cesaret ister. Benim gibi bir acemi, bunun üstesinden gelebilir mi? Bilemiyorum. İşte bu yüzden, hasbihâl olarak yazmaya çalıştığım bu mektubu, ardınızdan kaleme alınmış bir yazı olarak düşünmeyiniz.

AYRILIK YARASINA BİR MERHEM

Canım amcam!

Ezberimde olan ve yıllar önce yazmış olduğun yarım kalmış bir şiirini, bu ayrılık yarasına bir merhem olarak görüyorum.

“Uyanık ol arkadaş, dalma bugünkü hâle, 

Düşün âkıbetini, hazırlan istikbâle!

“Nerde kaldı çocukluk, ne yaptın gençliğini,

Maşallah kavuşmuşsun bugün sinn-i kemâle...

“Bütün dost ve sevgili, kabrin öbür yanında,

Hiç iştiyakın yok mu onlar ile visâle?”

İstikamet şehidi amcam!

Kelâm-ı kadiminde de “Her nefis ölümü tadacaktır” ferman etmiştir. Hâdis-i şerif’te de vardır ki; her sabah bir melâike çağırır: “Ölmek için dünyaya gelirsiniz, harap olmak için binalar yaparsınız.”

“Hem sen bana bakma. Ölümle o kadar dost, o kadar samimî oldum ki, hep yanımda, hep beraber hissediyorum” diye söylerdin. 

Şimdi sana soracağım soruya cevap vermeye hazır ol! Ölümün yüzüne gülmeyi gerektiren bir soru. 

Pekâlâ sen; Ölümle çok yakın dost olduğunu iddia etmene rağmen; bu temelsiz dünyaya temel atmaya çalışan, bina kurmaya çalışan bu dünya zindanından kurtulup, kabrin arka tarafındaki dost ve sevgililere kavuşmaya iştiyak mı duydun?

Sakın sorumu yanlış anlama. “Ölmeyi mi istedin?” diye sormuyorum. Soruma dikkat et!

Diyorum ki; Bizleri bırakarak, âlem-i bekâya, dostlar meclisine kavuşmaya iştiyak duymaya sebep neydi?

Eğer, “igrenç ve sefil dünya kazuratı” diye cevap verirsen, bekliyor ve umuyoruz ki, kıyamet yakındır!

Okunma Sayısı: 1522
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Türeli

    17.4.2025 16:02:00

    Van'da yıllarca Risale-i Nur ve Yeni Asya'nın bayrağını iftiharla taşıyan babanız İsmail abinin Sultan Ahmet diye tabir edilen işlerinde büyük hizmetleri olmuş, amcani, Mikail abinin okul dönemiden tut da son zamanlarda Bediüzzaman külliyesi teşekkülündeki gayreti unutulamaz. Amel defterleri kiyamete kadar hayırlarına vesile olsun. Rabbim her ikisine de rahmet eylesin mekanları cennet olsun.

  • Ömer

    17.4.2025 10:36:08

    Mustafa kardeşim kalemine sağlık çok güzel ifade etmişsin. Mikail abimizin ve tüm ahirete intikal eden bütün Nur talebelerin makamları cennet olsun inşallah. Böyle yazılarını herdaim bekliyoruz muhabbetle.👏👏👏🌅

  • Ali TAM

    17.4.2025 01:43:59

    Mikail Agabey Münih'te kendini tanitirken Mikail'in bir melek ismi oldugunu lakin kimsenin cocuguna Azrail ismi vermedigini eklemisti. Bu cümle benim aklimdam hic cikmadi. Oysa ben Hz. Azraili cok severim ve onun yüzünden Hz. Musa'nin Hz Azrail AS'a olan tavrini anlamiyorum. Hz. Azrail AS'i anlamak icin Hz. Idris AS ile olan kissasini bilmeli dahasi Hz. Yakub AS'a hayir ben senin hasret ve acina ortak olmaya geldim demesi benim tam adil vazifesini gören bir Melek olarak onu cok sevmeme o gün kimse cocuguna Azrail ismini koymuyor demesi ile NEDEN acaba diye olumsuz bir Melek imaji bende tam tersine dönüstü. Belki de Dünya'da Hz. Azrail'i bu kadar seven tek insanim. Onun ZALIMLERIN RUHUNU NE KADAR ADIL VE GEREKTIGI GIBI KABZETMESI bende ilmel yakin seviyeye yükseldi buna vesile Mikail Yaprak Agabeydir. Onu yumusak mizaci ve sakin sesiylle hafizamda yadediyorum. Mekani Cennet olsun.

  • Raşit örenel

    17.4.2025 01:40:13

    Evvela, Mustafa Yaprak abinin ve bütün ehl-i imanın bu dünyadan geçmişlerine rahmet olsun. Mikail Yaprak abi ile son iki yıldır görüşür olduk, mülaki olmak hiç nasib olmasa da, Resulullah Efendimizden (asm) ve sevdalısı Veysel Karani hazretlerinden biliyoruz ki, üveysilikte göz olmaması gönle dert değil, hem kitabını gönlüne alan, Üstadımız Efendimizi görmüş gibi olmaz mı? Ben de Mikail abiyi dünya yüzüyle hiç görmedim fakat pek çok hususu kendisine danıştığım, konuştuğum bu abimle görüştüğüm her hususta hemfikir kaldık. Şefkat mesleğinin her zerresine işlediği abimizin lisanını hiç anlamayan birinin bile, sadece sesinden bir şefkat abidesi olduğunu anlayabileceği bir istikamet kahramanıydı. Allah Üstadına kavuşturdu, bizi de cennetinde ayırmasın. El-fatiha.

  • Murat Cansız

    17.4.2025 01:11:42

    Kalemine yüreğine sağlık Mustafa kardeşim. Rabbim babana ve Mikail abiye rahmetiyle merhametiyle muamele etsin. Âmin. Rabbim Cennetinde buluştursun İnşaallah

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı