...........
Aziz kardeşlerim, Bu mübarek vatan ve milletin ve âlem-i İslâmın ebedî saadetini ve kurtuluşunu ve dolayısıyla yeryüzünde umumî sulh ve selâmeti temin edecek bir inayet ve kudrete mâlik olan Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinde şöyle gayet sağlam kuvvetler toplanmış ve imtizâc etmiştir:
1. Yüksek bir kuvvet ve bütün kemâlâtın üstadı olan hakikat-i İslâmiye.
2. Şehamet-i imaniye. Yani tezellül etmemek, bîçarelere tahakküm ve tekebbür etmemek.
3. Müslümanlığın insana verdiği izzet ve şeref, terakkî ve teâlînin en mühim amili olan izzet-i İslâmiye.
Arkadaşlar,
Şu mealde bir hadis-i şerif var ki: “Hakikî âlimler, zalim hükümdarlara karşı hak ve hakikati pervasızca söyleyen âlimlerdir.” İşte biz, ancak böyle ve müttakî bir allâmenin söz ve eserlerine itimad edebiliriz.
Asrımızda ise, hayatındaki vakıalar ve eserleriyle bu hadis-i şerife mâsadak olan Risale-i Nur meydandadır. Müellif Bediüzzaman dinî mücahedesi ve Kur’ân’a hizmetinde ve ubudiyetinde, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyesine tam ittiba etmiş bir mücahiddir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz, dünyanın en muazzam siyasî hâdisesi olan Bedir Muharebesinde, Sahabe-i Kirama, nöbet nöbet cemaatle namaz kıldırmıştır. Yani, vacib olmayan, hususan muharebe zamanında terk edilebilen, “cemaatle namaz kılmak” gibi bir hayrı, dünyanın en büyük siyasî vak’asına tercih etmiştir, üstün tutmuştur. Ufak bir sevabı, harb cephesinin o dehşetleri içinde dahi terk etmemiştir.
Bediüzzaman, gönüllü alay kumandanı olarak katıldığı Rus Harbinde, harb cephesinde, avcı hattında, Kur’ân’ın bir kısmının tefsiri olan meşhur Arabî İşârâtü’l-İ’câz tefsirini telif etmiş ve bu eser-i azîm, âlem-i İslâmda en büyük âlimlerin takdir ve tahsinine mazhar olmuş ve tam anlamaktan âciz kaldıklarını ve öyle bir tefsir görmediklerini itiraf etmişlerdir ki, Kur’ân-ı Kerîm’in en ince nükte ve en derin meselelerini ve misilsiz i’câz ve harikulâde yüksek belâgat ve fesahatini izhar ve ispat etmiştir. Hatta bir harfin nüktesini izhar ederken, avcı ateş hattında, düşman topları zihnini ondan çevirememiş, harbin dağdağa ve dehşetleri mâni olamamıştır.
Sözler, s. 843-44
LUGATÇE:
amil: sebep.
imtizâc: kaynaşma.
ittiba: tâbi olma, uyma.
izzet-i İslâmiye: İslâmın gerektirdiği haysiyet, şeref.
mâlik: sahip.
mâsadak: doğrulayıcı, doğrulayıcı örnek.
müttakî: takva sahibi; Allah’tan korkarak titizlikle emirlerine uyup yasaklarından kaçınan.
pervasızca: korkusuzca.
selâmet: güven, emniyet, kurtuluş.
sulh: barış.
şahs-ı manevî: belli bir kişi olmayıp bir cemaatten meydana gelen manevî şahıs.
şehamet-i imaniye: imanın verdiği kahramanlık, yiğitlik.
tahakküm: zorbalık etme, baskı yapma.
teâlî: yücelme, yükselme.
tekebbür: kibirlenme, büyüklük taslama.
terakkî: ilerleme, yükselme, gelişme.
tezellül: alçalma, küçülme.
ubudiyet: kulluk.