Demokrasiye ve hukuka darbeye karşı demokratik direncin toplumda dalga dalga büyümesiyle en evvel iktidardakileri vurması, İsrail’in Gazze soykırımında olduğu gibi tepkilerin Avrupa’da yaygınlaşması üzerine AB’nin ciddi eleştirileri Ankara’dakileri şaşkına uğratmış.
Vahim gerçek, “ekonominizi mahvederim!” tehdit tweetlerini savuran, “akıllı ol, aptal olma” tahkirli mektubu yollayan Trump’un göreve başlar başlamaz tam tersine “Erdoğan benim akıllı dostum, o da bana saygı duyuyor” övgüleri ortasında Cumhurbaşkanı’nın “İmamoğlu operasyonu”nu görüşüp “onayı”nı aldığı iddialarının Ankara-Washington hattında tartışılmasıyla tetiklendi.
Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un “Türkiye Cumhurbaşkanı ile Trump ‘muhteşem dönüşümsel’ bir konuşma yaptı” açıklamasının akabinde Amerikan medyasında “Ankara’nın S-400’leri çalışamaz hâle getirmesi, Trump’un iptal ettiği “F-35 uçaklarının Türkiye’ye satılmasının yine Trump’un imzaladığı ‘ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlarla Mücadele Yasası (CAATSA) yaptırımları’nın kaldırılabileceği şartlarının koşulmasıyla teyid edildi. (gazeteler, 16.3.25)
Ve bu vartada “19 Mart krizi”yle ilgili Amerikan Dışişleri Sözcüsü Tammy Bruce’nin “başka bir ülkenin içişleriyle ilgili yorum yapmayacağız” derken ve Beyaz Saray açıklama yapmaktan kaçınırken, Türkiye’nin başında sallandırılan kırk milyar dolar ceza tehditli “Halk Bank” ve “Zarrap davası”nın yanısıra yine Trump’un imzaladığı “Türkiye Cumhurbaşkanı ile âilesinin Amerika ve yurtdışındaki mal varlığının araştırılması” şantajının imâsı vakıayı tescilliyor.
UYARILAR VAHAMETİ AÇIĞA ÇIKARIYOR
Daha da vahimi, “küresel sermayenin egemenliği” uğruna bütün dünyaya vahşî yaptırımları dayatan soykırımcı “İsrail’den ziyade İsrailci” Trump’tan aldıkları cüretle, iktidar mihraklarınca “Amerikan yönetiminin tek adam rejimine destek verdiği” havasının pompalanması.
Özellikle Avrupa Birliği çevrelerinin başta suskun kalmasıyla iktidardakilerin pervâsızlaşıp “İmamoğlu operasyonu”nu bir matahmış gibi sunmaları; “gereğini yapmakla görevli” iktidara iliştirilmiş yandaş yorumcular”ın ve “maaşlı troller”in fütûrsuzca güç gösterisi propagandaları…
Bu vetirede öncelikle AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas’la ortak bildirisinde Avrupa Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Marta Kos’un Türkiye’de siyasî aktörlerin tutuklanmasının, antidemokratik baskılarla cumhurbaşkanlığı adayına, hukuka müdahalenin “demokrasiye dair soru işâretlerini arttırdığı” sebebiyle 11-13 Nisan’da Antalya Diplomasi Forumu’na katılımını ve Ankara ziyaretini iptali dikkati çekici. (gazeteler, 2.4.25)
Aslında altı yıl sonra Brüksel’de yapılan Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog Toplantısında iktidarı eleştiren medyaya ağır baskıların, belediye başkanlarının yargısız infazla görevden alınıp tutuklanarak yerlerine kayyım atanmasının nazara verilip, “demokrasi ve hukukun üstünlüğüyle medya özgürlüğü, uluslararası makroekonomik güven ve istikrar için demokratik standart uygulamalar”a dair otoriterliğe uyarıları asıl vahameti ortaya koyuyor. (gazeteler, 4.4.25)
HESAP TUTMAMIŞ, KOMPLOLAR BOŞA ÇIKMIŞ…
Gerçek şu ki “demokrasi, ifade ve basın hürriyeti için ayağa kalkan Türk halkını destekliyoruz” mesajıyla Avrupa Parlamentosu üyelerinin “yargı”ya değil partili Cumhurbaşkanı’na “sandıkta yenemediği rakibini yargı baskısıyla deve dışı bıraktırmaktan vazgeçip derhal serbest bırakma, demokrasiye yönelik bu saldırıyı durdurma ve siyasî muhalefeti sistematik hedef almaya son verme” çağrılarıyla Türkiye’de yargının “tepeden tâlimatlandırıldığı” AB’nce resmen ikrar ediliyor.
Bu açıdan Ankara’yı AB değerlerine davet eden AB sözcüsü Markus Lammet’in, “hukuka endişe verici baskılar sebebiyle Ankara’yla ilişkileri gözden geçirme” ikazı oldukça önemli.
Görünen o ki belediye başkanlarına, seçilmiş siyasetçilere, sivil topluma, medya mensuplarına yönelik tutuklamalara endişelerini ileten AB mercilerinin, Ankara’ya “canlı bir demokrasi, hukukun üstünlüğünün hayata geçirmesi” çağrıları, Ankara’dakilerin Trump’a ayarlı hesapları altüst etmiş.
Güdümüne aldığı yargının haksızlıkta suiistimali darbesi “istibdat rejimi” cenderesindeki siyasî iktidarın ayaklarına dolanmış. Hesâba katmadıkları, bir iki tepkiyle geçiştireceklerini beklentilerinin aksine toplumda demokratik direnç iktidardakilerde şok etkisi meydana getirmiş.
Kısacası iktidardakilerin hukuka darbe hesabı tutmamış, kumpas açığa çıkmış. Bu travmada demokrasi ve hukuk dışı oyunlarla siyasî rakiplerini tasfiye çıkmazında tehevvürle sağa sola saldırmakta; panikle bir bardak suda fırtına koparmaktalar.
Ama boşuna; zira hak - hukuk tanımayan “tek şahıs yönetimi” artık miâdını doldurmuş, siyasî ömrü bitmiş; bayat oyunlar, komplolar kâr etmiyor…