Korkutularak ya da ürkütülerek susturulan yazarların ve ‘aydınlar’ın olduğu bir ülke hâline geldiğimiz, bizzat yazarlar tarafından ilan edildiğine göre sıkıntının büyüklüğünü görmek icap ediyor.
Aynı zamanda korkutulan ya da ürkütülenlerin sadece yazarlar ve aydınlar olmadığını da görmek gerekir. Aydınlar, yazarlar, ilim adamları sustu da; ekonomistler, eğitimciler, STK’lar velhasıl bir bütün olarak millet korkutulup susturulmadı mı?
İnsanları korkutma ve ürkütme meselesi elbette sadece günümüzün meselesi değil. Öyle olsa, “Korku dağlara sinmiş” denilir miydi?
“Korku”yu gündeme taşıyan ve yorumlayan isimlerden biri de yazar ve gazeteci Ahmet Altan olmuş.
France TV ekranlarında Augustin Trapenard’ın sunduğu programa katılan Altan, “Korkudan konuşmuyorsan, kendine bir hapishane kurmuşsun demektir ve seni oradan kimse kurtaramaz” demiş. (indyturk.com, 12 Nisan 2025)
Hakkında yurt dışı çıkış yasağı olması sebebiyle çekimlerin Türkiye’de gerçekleştirildiği programda konuşan Altan, “Türkiye risklerle dolu bir yer. Burası bir mayın tarlası gibi, yürürken nereye bastığını tam bilemezsin. (...) Hukuksuzluk rutubet gibidir; odanın bir köşesinde başlıyorsa, sen ona ‘ben uzağım’ diyerek aldırmıyorsan, o her tarafı sarar. Şimdi ilk kez çok büyük bir kitle direkt hukuksuzlukla karşılaştı, buna çok şaşırdı, ilk defa hukuksuzluğu böyle fark ettiler şimdi buna tepki gösteriyorlar. (...) Türkiye hiçbir zaman hukuk ve demokrasi yaşamadı. 50 yıl önce babamın, sonra benim ve kardeşimin hapse girmesi bunu gösteriyor. Türkiye’deki yazarlar tehlikededir. Ben yazarlığa başladığımda bunun tehlikeli olduğunu babamdan biliyordum” şeklinde konuşmuş.
Silivri Cezaevi’nde geçirdiği günleri de anlatan Ahmet Altan şöyle devam etmiş: “Yazı, beni hapishaneden kurtardı. Çünkü hapishanede küçük bir hücrenin içindesin, senin nerede duracağına karar verebiliyorlar ama senin nasıl duracağına sen karar veriyorsun. O dört duvarın arasında yazı yazmak beni hapishaneden kurtardı; ben başka ülkelere gittim o yazılarla, insanlar o yazıları okudular... Hapishanenin duvarları yazının karşısında direnemedi.”
Peki, Türkiye’yi hukuk zeminine çekmek ve kâmil manada demokrasiye kavuşturmak çok mu zor? Başka ülkeler bunu başarabildiğine göre Türkiye de başarabilir. Bunun bir yolu da gerçekleri dile getirmek, konuşmak ve anlatmak olsa gerek. Bu bakımdan “Korkunun dağları sardığı” zeminden mutlak surette kurtulmak icap eder. Korku da insanî bir duygudur, ama en azından korkmayanları, cesaretle gerçekleri dile getirenleri takdir etmek gerekir.
Ülkemiz mutlaka gerçek anlamıyla; hak, hukuk ve adaletle buluşmalı.