Nisan ayı, bahar mevsiminin ortasında yer alır. Bugün de Nisan ayının tam ortası olan 15. gün.
Ne gariptir ki, baharın ortasında yurdun birçok yerinde hâlâ kış havası yaşanıyor. Yüksek kesimlere lapa lapa kar yağıyor. Etraf beyaza bürünüyor. Yer yer dondurucu soğuklar meydana geliyor. Çiçek açan kayısı ve badem ağaçları bundan büyük zarar görüyor. Çiftçiler de bu vaziyet karşısında kara kara düşünmekten alamıyor kendini.
«
Benzer bir durum bundan on beş sene kadar evvel de yaşandı. O zaman, yine aynı konuyu “Bahar ortasında kış fırtınası” başlığıyla uzun uzun işlemiştik.
Madem ki, tarihin tekerrürü gibi aynı hava bir kez daha tekerrür etti, o hâlde biz de aynı yazının hiç olmazsa kısacık bir hülâsasını iktibâsen takdim edelim.
«
Mevsimler mi şaşırdı, yoksa insanlar mı? Bu suâlin cevabını biraz tehir ederek, şu son bir hafta içinde ülkemizde yaşanan hadiselerin fotoğraf karelerine şöyle bir nazar gezdirelim.
Sosyetenin azgın kesimi, kılık–kıyafet azgınlığında tam da bahar–yaz sezonunu açmaya hazırlanmıştı ki, havaların seyri hiç umulmadık şekilde değişmeye başladı.
Muhtemelen, perde altında daha başka gelişmeler de oldu ki, arz-û semâ yine hiddete gelip karşımıza İlâhî ikaz levhalarını çıkarmaya başladı.
«
Söz konusu o ikaz levhaları, asla tesadüfün işi olamaz. Meydana gelen her hadisenin, başımıza gelen her musibetin, kendine mahsus hikmetli bir mesaj olduğuna ve ikaz yüklü bir ders–i ibret mahiyeti taşıdığına inanıyoruz.
Cenâb–ı Hak, bizleri "umumun hatası"na terettüp eden umumî belâ ve musibetlerin daha beterinden muhafaza eylesin diyerek, mevzuya devam edelim.
«
Evet, tereddütsüz şekilde inanıyoruz ki, âlemde tesadüf yok. Her şey gibi mevsimler de İlâhî irade ile dönüyor, oluyor, bitiyor, vesaire...
Mevsimlerin kendilerine ait bir irade kabiliyetleri bulunmuyor. Her şey emir tahtında hareket ediyor. İnsanlara da İlâhî takdirle bir "cüz'î irade" verilmiş ve ona göre de her türlü hâl ve hareketinden mesul tutulmuş.
İnsanların hâl ve hareketlerinin ise, yere, göğe, hatta denizlerin derinliklerine kadar uzayıp giden bir tesir kabiliyetine sahip olduğu ve bu âlemlerde cereyan eden hemen her hadisenin beşerin hâl ve davranışlarıyla bir bağlantısının bulunduğu, inandığımız kudsî kaynaklarda açıkça ifade ediliyor.
İşte, arzî ve semavî cihetten başımıza gelen umumî belâ ve musibetlerin—fizikî izâhları bir yana—bu manadaki bağlantılarına birkaç misâl:
1- Lemâlar’dan: Çok zâhirî musibetler var ki, İlâhî birer ihtar, birer ikazdır. Ve bir kısmı keffâretü’z–zünûbdur.
2- Şuâlar’dan: Kurân âyetinde, “Cehennem ehl–i küfre öyle hiddet eder ki, parçalanmak derecesine gelir” (Mülk/8) mânâsında olduğu tarzında, teşbih sûretinde, Nurlara hücum hatasıyla zemin hiddet eder ve hava ağlar ve kış kızar. Yani, emr–i İlâhî ile o mahlûklar kuvvet ve kudret–i Rabbâniyenin tecellîsine mazhar olup gazab–ı İlâhîyi gösterirler. Beşeri ikaz için titrer, ağlar demektir.
3- Emirdağ Lâhikası’ndan: Çok tecrübelerimle, umumî bir hatanın neticesinde hava ile zemin, zelzele ve fırtına ile gazab–ı İlâhîyi haber vermek nevinden hiddet ediyorlar gibi âdete muhalif bir vaziyet gösterdiler. Ben de bundan bir mânevî fırtınaya alâmet hissettim. Kalbime geldi ki: “Acaba yine İslâmiyet ve hakâik–i imaniye zararına bir hatâ–yı umumî mi meydana geldi?"
«
Risâle–i Nur’da yer ve hava hareketlerine çok ehemmiyet verilerek, buna ziyadesiyle dikkat çekilmeye çalışılıyor. Sadece büyük çaplı olanlar değil, etrafta yaşanan en küçük, en basit hareketlerin dahi mânidar dersler, mesajlar taşıdığı ifade ediliyor.
O Nur, bilerek-bilmeyerek söndürülmeye, perdelenmeye, yahut tatile uğratılmaya çalışıldığı zamanlarda, “yakında bekleyen belâ ve musibetler” bir bir tezahür etmeye başlamış olduğu tecrübelerle sabittir. Misâlleri pek çoktur.