İbrahim Ethem Talas birçok köyde imamlık yaptıysa da çevrede Sandıklı Alamescit Köyü imamı olarak bilindi.
Sandıklı’da Nur postacılığı dahil Risale-i Nurlar’ı yazma, neşir ve tebliğ konusunda ders vermediği kimse kalmadı. Risale-i Nur’a karşı heyecanı sürekli canlı olduğundan her seferinde heybesine Risale-i Nurlar’ı koyarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırırdı. Aynı zamanda Sandıklı pazarına her gittiğinde heybesinde çocuklara şeker lokum dağıttı. Bu azmi ve fedakârlığı Sandıklı ve bölgedeki çocuklara, gençlere İslamiyet’i, Kur’ân’ı ve Risale-i Nurlar’ı yazmayı ve okumayı öğretmesine sebep oldu. Cesaretin, ihlâsın ve sadakatin meyvesi olarak 1948 yılında Bediüzzaman’la Afyon hapsinde yattı.
Ona çevresindekiler “Dalaz Hoca” diye hitap etti. Bölgesinde Risale-i Nur hizmetlerini başlatan ilk Nur talebesi unvanına da sahipti. Bölgesinde ilk olması sıfatıyla hem risaleleri yazdı, hem de Nur postacılığını yaptı. Her yönüyle fedakâr olduğundan çok sevilen biri oldu. Yasakların şiddetli olduğu zamanlarda bile dur durak bilmeden risaleleri muhtaç gönüllere, torbalara ve heybelere koyarak kelle koltukta götürdü. Ayrıca şefkat ve merhametinden hasta ve zayıf kedileri sevdi ve bakımlarını yaptı.
Bediüzzaman İbrahim Ethem’e; “İbrahim Ethem kardeşim sen köylere git ehl-i imanın çocuklarına Kur’ân dersi ver. Onların ve ailelerinin imanlarını kurtar” diyerek onu Sandıklı civarındaki hizmetler için görevlendirdi. İbrahim Ethem, imamlık yaptığı köylerde talebelerine önce Kur’ân öğretti, ardından Risale-i Nur dersi verdi. Daha sonra Risale-i Nurlar’ı yazdı, yazdırdı ve postacılığını yaptı. Yazıyı çok hızlı, yazardı. Talebeleri bir satır yazınca o bir sayfayı bitirirdi. Talebelerine Risale-i Nur’u yazmayı öğretti. Gençlere çok pratik bir metotla elifbayı, Kur’ân yazısını üç dört gün içinde öğretirdi. Cuma günü de talebeleri köylerde hutbe okumaya gönderirdi.
Farklı bir eğitim metodu vardı. Önce yediden yetmişe herkesi camide toplar, ilmihali ve namaz surelerini mealleriyle öğretirdi. Sonra Risale-i Nur’dan dersler yapar sonunda ise Hz. Peygamberi (asm) ve Sahabelerini anlatırdı. Maddî ve manevî bütün varlığını imanî hizmetlere ve eğitimine harcadı. Bir yıl aldığı ücretinden sadece üzerine bir kat elbise alır diğer parasının hepsini imanî hizmetlere harcardı.
Hayatını İslâm’a hizmet için yaşayan biri idi. Melek gibi bir hâli vardı. Nefsini tam ıslah etmiş bir hali vardı. Bediüzzaman onun için üç defa, “İbrahim Ethem kahramandır.” diye onu taltif etti. İman hizmetlerinin yanında, gittiği köylerde yol, kaldırım, çiçekçilik, park işlerini yaptı ve bir usta gibi onlara öğretti. Gittiği yerleri yeşillendirdi ve ağaçlandırarak güzelleştirdi. Boş durmadı devamlı hareket hâlinde oldu ve çevresini hareketlendirdi.
Bediüzzaman’ın yaşayışını taklit etti. Her aldığı şeyin karşılığında parasını öderdi. Bediüzzaman onun için; “Yedilerden birisidir, kendisini bilmiyor.” derdi. Takva sahibiydi ve aynı zamanda namaza çok düşkündü. Bir talebesine: “Evladım üç basamak merdivene çıkmak bana zor geliyor, fakat sabaha kadar namaz kılsam beni yormuyor.” demişti.
Dünyalık malı-mülkü olmadı, ömrü boyunca hizmet etti. Sahabe gibi bir hayat sürdü, günlük yiyecek içeceğinden başka hiçbir şeyi olmazdı. Hizmet için her şeyini harcadı…
Böyle fedakâr, ihlâslı kahramanların sırtında iman davası bu günlere kadar geldi. Yarınlarımızı teminat altına almak için, yeni fedakâr İbrahim Ethem’lere ihtiyaç vardır.
Kaynak: Yeni Asya Gazetesi, Nejat Eren yazısı, 23 Ocak 2009.