“Menfî hareket”i zahirî mânası itibariyle “Dahilde silâh kullanmak, şiddete başvurmak, kan dökmek” şeklinde özetlemek mümkün.
“Müsbet hareket” metoduna göre ise, dahilde kuvvet kullanmak yok. Yani “menfî hareket”e yer yok, izin-cevaz yok. Herkes inandığı dâvâyı, savunduğu fikri şâhane hür ve serbest bir şekilde izâh edebilir. İşi hakarete dökmeden, başkasını tahkir ve tezyif etmeden, herkes kendi fikriyatını mümkünse ilmî usûllerle, mantıkî delillerle, yani “ikna metodu” ile ortaya koyabilir. Bu tarz-ı beyan, “kavl-i leyyin” diye de tâbir edilebilir.
Nitekim, Cenab-ı Hak, Hz. Musa’ya da (as), Resûl-i Ekrem’e de (asm) “kavl-i leyyin” ile tebliğde bulunmalarını buyurmuştur. Âl-i İmran Suresi,159. ayetin meâli şöyledir:
“Ey Habibim! İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılır giderlerdi.”
Hakikaten öyle. Bilhassa şu medeniyet çağında “kavl-i leyyin” ile hitap etmeye daha ziyade ihtiyaç var. Onun içindir ki, Hz. Bediüzzaman da eserlerinde bu mânadaki tarz-ı beyânı tercih etmiştir: “Medenîlere galebe çalmak ikna iledir; söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir.” 1
*
Bir de “menfî dil” meselesi var, konuşulması-izah edilmesi gereken. Bu yazıda daha çok bu nokta üzerinde durmak istiyoruz.
Menfî dil, yani şiddet dilini kullanmak, şüphesiz yukarıda izah edilen “kavl-i leyyin” tarzına aykırıdır. Aynı zamanda “müsbet hareket” metoduna da zarar verir. Dahası var: Şiddet dilinin haddi aşarak hiddeti-öfkeyi-intikam duygusunu uyandırması, hakarete yönelmesi, insan şeref ve haysiyetini rencide etmesi halinde, muhafaza edilmesi gereken “müsbet hareket” metodu üzerinde öldürücü zehir etkisi yapabilir.
Ne yazık ki, şu fitne-fesat zamanında bu tahribatı da yapanlar var. Adam gûyâ hak bir dâvanın sahibi, taraftarı, müdafii… Lâkin, kullandığı dile, tercih ettiği üslûba bakıyorsun, hiç abartısız zehir zemberek. İman kardeşine karşı ağzından kıvılcımlar çıkıyor. Seçtiği tâbirler, sarf ettiği kelimeler, sokak serserilerini dahi utandıracak türden. Allah, Peygamber, İslâm, Kur’ân lâfızlarını telaffuz ettiği o şom ağzından adeta pislik akıyor.
Tâbir yerindeyse, böylelerinin dili ısırgan otundan beterdir; kelimeler de zehirli diken gibi incitici, kanatıcı, tahriş edicidir.
İşte, bu tarz bir dil ve üslûbu tutup nezihâne, nazikâne “müsbet hareket” metoduyla bağdaştırmanın mümkinatı görünmüyor. Dolayısıyla, bu “menfî dil”i alıp onu da “menfî hareket” tarzına dahil etmek yanlış olmasa gerek.
*
Bu hayatî derecede ehemmiyetli meseleyi, şöylece toparlayıp bağlamaya çalışalım: İnanarak hizmet ettiği dâvaya, lisânı ve üslûb-u beyânıyla zarar vermemek için, kişi diline mukayyet olmalı; kullandığı kelimeleri de dikkat ve itina ile seçmeli. Bunu beceremeyen kişinin kendini tutup susmasında hayır vardır.
Yani, bir kimse her yerde bu prensibi kullanmalı konuşmak, hele hele ahkâm kesmek, veyahut konuşulan her meselenin üzerine balıklama atlamak zorunda değildir. Ne diyor Hz. Mevlâna: “Yerinde konuşmasını bilmiyorsan eğer, sus ki seni adam zannetsinler.”
Ne güzel, ne kadar manidar, bilhassa günümüz için ne kadar lüzumlu ve şık bir ifade.
Dipnotlar:
1-Divan-ı Harb-i Örfi, (Hakikat)