“Yeni Asya ve yapay zekâ” başlıklı yazımız hayli faydalı olmuş. (Yapay zekâya yazdırsaydık belki de daha faydalı olurdu. O da ayrı mesele.). (Ve dört kelime geride bir emoji de olmalıydı, ama gazetemiz -bizce henüz- bu “tarz”a hazır değil ve işte bu da ayrı mesele.)
Önce başlıktaki “hata”yı izah edelim.
Yapay zekâdan kopya çeken, ama “Ben yazdım” diyerek hocalarını kandırmaya çalışan öğrencilerin moderno-klasik usulü, “Sen bu kadar mükemmelini yazmış olamazsın” diyecek hocalara “delil gösterebilmek” için bilinçli hatalar yapmak ya da yapay zekâdan bunu yapmasını isteyip “bizzat” ona yaptırmak. Aynen “ayna ayna söyle bayna” gibi…
Ama hocalar da yapay zekâya “Bu metin insan ürünü müdür” diye sorup bir “doğru cevap” alıyorlar ve bazen o cevaba güveniyorlar.
İş disiplin kuruluna giderse kimin neye göre ve hangi delillerle “haklı” çıkacağı ve sonucunun ne olacağı ise ayrı bir husus.
Hileli işleri bir kenara bırakalım ve bugün işin başka bir tarafına bakalım.
Geliştirilmiş bir yapay zekâ makinesinden şunu istesek:
“İnternet haber kaynaklarına ve Yeni Asya’nın eski nüshalarına da bakarak bugünkü Yeni Asya’nın sayfalarındaki haberleri, fotoğraflarını ve köşe yazılarını sen hazırla!”
Yapabilir mi? Uzmanlar diyor ki “evet, yapabilir”.
Siz beğenir misiniz o ayrı mesele. Ama ortaya bir “ürün” çıkar.
Yani bir yapay zekâ makinesi çeşitli internet kaynakları yardımıyla gündemi tesbit edebilir. Haberleri yazabilir. Eski yazılarına bakıp yazarların “yeni” köşe yazılarını yazabilir. Hatta kendi yazdığı o yazıların altına sanki başkası -yani başka yapay zekâ makineleri- yazıyormuş gibi yorumlar da yazabilir.
Bu, âdeta, geçmişe ve bugüne bakıp geleceği yazmak ya da maziye ve hale bakıp istikbali tesbit etmek yani sabitlemektir.
Aynı şeyi diğer gazetelerin sahipleri ve yöneticileri de kendi gazeteleri için yapabilir mi?
Elbette mümkündür.
Olmayan yorumu “var edebilen” yapay zekâ makinistleri, bu arada, bile bile yalan haber de yayabilir mi?
Neden olmasın? Olamayacağının garantisi var mı?
Herkesin böyle yaptığı bir medya sisteminde haber kaynağının doğruluğunu kim nasıl ve neye göre test edecek?
Objektif doğrular ve objektif kaynaklar güç ve anlam kaybedince ne olacak?
Cevap da net: İnsanlık yeniden sübjektif kaynaklara dönmek zorunda kalacak ve sübje ile obje birbirine geçecek.
Herkes kendi boy aynasından kendi doğruluğunu teyit ettirmeye başlayacak:
“Ayna ayna, söyle bana, benden doğrusu var mı bu dünyada!”
Meselâ ABD’nin Los Angeles şehrinde gerçekten bu boyutta bir yangın oldu mu? Gerçekten insanlar öldü mü?
Tereddüdü olan, bunu teyit etmek için orada yaşamakta olan bir tanıdığa ihtiyaç duyacak. Ettirebilirse ne mutlu. Ettiremezse hakikate olan inancı sarsılacak.
Hatta tanıdıkla yapılan “görüşme”nin gerçekliği de tartışmaya açık. Zira telefonda konuştum diyen, muhatabının sesini taklit eden bir yapay zekâ makinesiyle karşı karşıya olmadığını nasıl bilebilir ki?
Alın size bilgi entropisi…
Modern çağın “objektif hakikatler” çağı ve “bilim dini” mensuplarının hegemonya dönemi olacağına inananların sarsıntı geçireceğini, bundan elli sene önce, kırmızı kitap hayranlarından başka kim bilebilirdi ki?
İlimsiz dinin “hükmen hiç” ve dinsiz ilmin “hiç hükmünde” olduğunu kim söylemişti?
Maddeye, eşyaya, maddî bilgiye ve gözlemin objektifliği adındaki çürük direğe dayananlara ne diyelim?
Geçmiş olsun.
İtikada itimat çağındayız. “Hakiki ilim iman ilmidir” diyenlere selâm olsun.
İşte Risale-i Nur ve Yeni Asya bu sebeple “özgün”dür. Taklit edilemez bir turraya (tuğraya) sahiptir.
Başka şubesi de yoktur!
Taklitlerinden sakınınız…