Geçen günkü “Suriye idaresinde Türkiye etkisi mi?” başlıklı yazımızı şu cümlelerle bitirmiştik:
“İttihad-ı İslâm’a ve sulh-u umumiye vesile olacak her adımın destekçisiyiz. Bunun yolunun da İslâm ülkelerinin insan haklarına saygılı demokratik bir devlet düzenini elde etmesinden geçtiğini biliyor ve bildiriyoruz. … Milliyetçiliklere ilâç arama çağındayız.”
Yazımıza bazı ilginç yorumlar yazıldı.
Pelin Kurukahveci adını kullanan okuyucumuz şunu yazmış:
“Hocam sebepler bir araya geldi, mübarek Şam Şiî tasallutundan kurtarıldı. İnşallah bundan sonra Sünnî Müslüman kardeşlerimiz ile tesis edeceğimiz bir kardeşliğin hikâyesi başlıyordur.”
Bu yoruma karşılık İ. Uçar ismini kullanan okuyucumuz şunları yazmış:
“ ... ‘Sünnî Müslüman kardeşlerimiz ile tesis edeceğimiz ...’ Merak ediyorum siz kimsiniz, hangi kümeye aitsiniz, dünyaya hangi pencereden bakıyorsunuz? Açıklamanız tatminkâr olursa inandırıcı olursunuz.”
İ. Uçar’ın sorusunun sebebini ve kısmen cevabını ise Mustafa Güreldi şöylece yazmış:
“Suriye’de geniş tabanlı, kucaklayıcı birlik beraberlik ve huzuru sağlayıcı bir idarenin kurulmasını Yeni Asya gönülden ister ve alkışlar. İnşallah öyle de olsun. Ama çok belirsizlikler var ve temkini elden bırakmamak lâzım.
Ne gibi:
1. Esad’ın arkasındaki en büyük destekçi görülen Rusya ve İran’ın aniden çekilmeleri
2. Büyük aktörler ABD, İngiltere ve İsrail’in sessizliği ve ciddi tepki vermeyişi
3. Esad ordusunun ciddi mukabele etmeden çekilmesi
4. Suriye halkı sükunet ve birlik beraberlikle devleti kuracak bir kültür ve anlayışta mı?
5. İdareciler ve ordu birlik içinde mi? Sistemi kuracak bir anlayış ve koordine içinde mi?
6. MSO’nun elindeki silâhlar malzemeler cephanelerin kaynağı ne, nereden?
Biz herkesi kendimiz gibi zannediyoruz. Bu olaylar Filistin, Gazze, Lübnan olaylarından ayrı gözükmüyor. Onun için tedbiri, temkini elden bırakmamak lâzım...”
Teşekkür edip yorumlayalım.
***
Yine İ. Uçar’ın dediği gibi bizim önceki yazımızın ana fikri son cümlesinde idi: “Milliyetçiliklere ilâç arama çağındayız.”
Milliyetçilikten kasıt elbette sadece ırka ve bugünkü anlamda millet esasına dayalı milliyetçilik değil. Milliyetçiliğin bir türü de din ve mezhep milliyetçiliği.
Irk ve kültür milliyetçiliği ile din ve mezhep milliyetçiliği arasında bazı farklar elbette var.
Ama ikisi de kötü zira ikisi de “kendi mesleğinin muhabbetiyle” yaşamak yerine “başkasını yutmakla besleniyor”.
Çoğulculuğa muhtaç bir toplumda ve genel olarak dünyada, biri bitmeden diğerinin bitmesi de mümkün değil.
Bu konuda tipik örnek AB ülkeleridir.
Onlar hem din (mezhep) ve hem de ırk milliyetçiliği yaptıkları için iki dünya savaşıyla birbirlerini ve insanlığı neredeyse yiyip bitirdiler. Sonra akıllandılar ve AB’yi kurdular. Bugün bu belâlardan kurtulabilmenin metotları hususunda dünyaya örneklik yapıyorlar. Elbette isteyene…
Bizim yani İslâm dünyasının da ittihadı temin etmesi için önce çok kültürlülüğü benimsemesi gerekir.
Suriye’de ve diğer yerlerde bu olabilirse ardından herkesin birbirine sıkı sıkıya sarıldığı günler de gelecektir.
Yoksa burada Aleviyi Sünniyle orada Şiîyi Sünniyle hasım etmek veya hasım tutmak fevkalade tehlikelidir ve küçük bir kıvılcım bile bir üçüncü dünya savaşını getirir.
Amerika’yı yeniden ve deneye yanıla keşfetmeye gerek yok.
Hem ırk ve milleti ve hem de din ve mezhebi, ötekileştirme ve kavga unsuru olmaktan çıkarmamız şart.