İki kişi arasında birbirlerini ilgilendiren bazı hareketler vardır.
Bunlar bir sözleşme sonucu yapılıyor ve karşılığında bir ücret alınıyorsa buna “iş” denmektedir. Eğer bir kişi bir diğer kişi için ona faydalı bir harekette bulunuyor fakat karşılığında bir ücret almıyorsa, buna kısaca “iyilik” deriz.
Toplumumuzda sık söylenen bir söz vardır; “İyilik yap at denize, balık bilmezse, Hâlık bilir.”
Bunun farklı bir versiyonunu bugünlerde duydum; “Sen yap iyilik at denize,/Gelir sana yüze yüze,/Her daim ne edersek kendimize.”
Bu sözlerden anlamamız gereken nedir?
Buradan şu hükmü çıkarabiliriz; karşımızdaki kişi, bizden iyilik gördüğünü bilmese de her şeyin yaratıcısı olan Hâlık (Yaratıcı) bizim iyilik yaptığımızı bilir ve biz bu davranışından dolayı bir iç rahatlığı duyarız.
Kısaca söylemek gerekirse, iyilik karşılık beklemeden vermektir.
Bunun örneğini Hz. Peygamber’in (asm) hayatından şöyle anlayabiliriz: “Bir gün Hz. Muhammed’e (asm) Hazret-i Ali’yi (ra) niçin çok sevdi soruldu. O da Hazret-i Ali’nin çağrılmasını istedi ve ona: “Yâ Ali, birisine iyilik etsen, o da sana kötülük yapsa, sen ne yaparsın?” diye sordu. Hazret-i Ali (ra) iyilikle mukâbele edeceğini söyledi. Rasulullah aynı soruyu yedi kere tekrarlamasına rağmen Hazret-i Ali hepsine de: “Yine iyilik yaparım o kimseye. Ben iyilik yaptıkça o bana hep kötülükle mukâbele etse, ben yine de ona iyilik yaparım” dedi.
Böyle zamanlarda ise “iyilik yapan iyilik bulur” atasözü karşımıza çıkar. Bir Müslüman olarak Hz. Peygamber’den (asm) rivayet edilen şu hadis bize farklı bir açıdan düşünme imkânı sağlıyor: Bir adam: “Ey Allah’ın Resulü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkânı var mı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye sordu. Resûlullah (asm). “Evet, vardır” dedi ve açıkladı: “Onlara dua, onlar için Allah’tan istiğfar (günahlarının affedilmesini) talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-i rahimi ifa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak.” 1
Cenab-ı Hak da Kur’ân-ı Kerîm’de bu hususta şöyle bizleri uyarıyor; “Rablerine olan saygıdan dolayı kötülükten sakınanlar, Rablerinin âyetlerine inananlar, Rablerine ortak tanımayanlar ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar, işte onlar iyiliklere koşuşurlar. Ve iyilik için yarışırlar.” 2
İnancımıza göre, Allah iyilik yapan kişiyi sever. Zaten herkes kendinden de bilir ki, iyilik yapmak, hayır işlemek mü’min insanın kalbine huzur verir.
Toplumda, kötülük düşünen ve yapan, başka kişilere zarar verecek hareketlerde bulunan kimse, aslında bakıldığında vicdanen huzursuzdur, azap içindedir. Zaten kötülük yaptığı kişide nefret, kin ve adavet hisleri açığa çıkabilir.
Özetle söylemek gerekirse, hayat ve saadet dini olan İslâmiyet bizi tarîk-i müstakime/doğru yola yani cadde-i kübra’ya davet ediyor. Ne mutlu bu yolda seyahat edebilenlere…
Dipnotlar:
1- Kütüb-i Sitte/ Birr . Bölümü/ Ebeveyne İyilik/ Hadis 167
2- Mü’minun Suresi: 57-61.