Bediüzzaman toplumun gelişmesini sağlayan birçok faktörü Risale-i Nur Külliyatı’nda belirtmiştir.
Onlardan birinde toplumun ortak hareket etmesi gerektiğini söylemiştir. Bunu, milletvekillerine yazdığı mektupta görebiliriz: “Şarkı intibaha getirdiniz [uyandırdınız], fıtratına [yaratılışına] münasip [uygun] bir cereyan veriniz; yoksa sa’yiniz [çalışmanız] ya hebaen [boşa] gider veya muvakkat, sathî kalır.”1
Yine bu konuyu teyid eden bir cümlesi de 22. Lem’a 2. İşarette şöyledir: “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz.”
Ra’d Suresi’nin 11. Ayeti şöyledir: “Bir topluluk kendisine verilen kabiliyet ve nimetlerin yönünü değiştirip inkâr ve isyana sapmadıkça, Allah da onlara verdiği nimeti değiştirip azâba çevirmez.”
Bunun için toplumdaki değişime, önce düşünceden başlanması gerektiğini anlıyoruz. Fikrî eğitimden sonra insanların ekip çalışmasına ihtiyacı vardır. Yani bir şahs-ı manevî oluşturmaları gerekir. Bu yol elbette sabır ve gayret isteyen zorlu ve uzun bir metottur. Çünkü bunun için şuurlu, bilgili ve becerikli insanlara ihtiyaç vardır.
Ayrıca her toplumda baskıcı rejimlerin manevî etkileri ve kişilerin nefislerini etkileyen korku ve endişeleri vardır. İnsanların bunlardan kurtulmaya, hür bir şekilde düşünüp kararlarını kendileri verebilmeye çalışmaları gerekiyor. Bundan sonra ise beklenen, demokrasinin uygulanmasıdır.
Devlet eliyle halkın ihtiyaçlarının karşılanmasıyla topyekûn bir iyileşme, yenileşme ve hayırlı yönde düzelme safhasına sıra gelir.
İslam toplumunun gelişimini engelleyen musibetlerden biri olan faizden de bahsetmek gerekiyor. Üstad Bediüzzaman şöyle der: “Şu dâhiye-i dehyânın [çok büyük bela] tek bir devası var. O da hurmet-i ribâdır [faizin haram olması] ve faizin bütün vesailini [vesilelerini, araçlarını] hayat-ı içtimaiyeden ref etmektir. [...] Evet, heyet-i içtimaiyedeki intizamın şartı, tabakat-ı beşer birbirinden uzaklaşmamak, tabaka-yı havas tabaka-ı avamdan, taife-i ağniya taife-i fukaradan ayrılmasın ki, sıla-i rahim kopmasın. Hâlbuki ribânın hayatı ve zekâtın mevtiyle geniş bir mesafe açılmış, öyle bir uzaklık olmuş ki, hayt-ı vasıl [kavuşma noktası] kopmuş. Tabaka-i süflâdan, tabaka-yı ulyâya karşı ihtiram, itaat, tahabbüb yerine, yalnız ihtilâl sedası, haset sayhası, kin enîni, nefret velvelesi, intikam feryadı yükselip işitilir. Tabaka-i ulyadan, tabaka-i süflâya merhamet, ihsan ve taltife bedel, yalnız zulmün ateşi, tahakkümün sâikası, tahkirin ra’dı iniyor. İşte bu hâlet-i ruhiyedendir ki, sebeb-i tevazu ve terahhum olan havastaki meziyet, tekebbür ve gurura sebep olmuştur.”2
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, s. 159.
2- ESDE, İşârât, s. 423.