Bugün Demokrat Parti’nin kuruluş yıldönümü. Milletvekili Celal Bayar, Fuad Köprülü, Refik Koraltan ve Adnan Menderes’in başını çektiği bir grup siyasetçi, 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin resmî kuruluşunu tamamlayarak, Millet Meclisi’nde demokratik muhalefet cephesinin temelini atmaya muvaffak oldu.
Buna göre denilebilir ki: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, demokrasiye geçiş “Demokratların harekete geçmesiyle” mümkün oldu.
Yani, bir avuç liberal görüşlü demokratın, tek parti idaresine “Dörtlü Takrir” ismiyle verdikleri deklarasyon ile başlayan süreç, ülke genelinde fiilî olarak demokratik sisteme geçişi sağlamış oldu.
Böylelikle, tâ 14 Mayıs 1950’ye kadar sürecek olan yeni ve çetin bir dönemin başladığını da söylemek mümkün.
«
Türkiye, yeni kurulan Birleşmiş Milletler Cemiyetinin kurucu üyeleri arasında yer alabilmek için, 1945’te çok partili bir demokratik sisteme geçmeye mecbur kaldı.
Aynı tarihte biten İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye üzerindeki Sovyet Rusya’nın tehditleri de devam ediyordu.
İşte, böylesine kritik bir dönemde, Türkiye, Avrupa ülkeleriyle münasebetlerini geliştirmeye ve Sovyet Rusya tehlikesine karşı müttefik bulmak mecbur bir durumdaydı.
Bu ve benzeri mücbir sebeplerle, Türkiye’nin tek parti rejimini terkedip demokrasiye geçiş yapması gerekiyordu. Başkaca bir çare ve çıkış yolu kalmayan Şeflik yönetimi, göstermelik de olsa başka partilerin kurulmasına razı oldu.
Demokrasi adına böyle ciddî bir kapı açılınca, haliyle değişik isimler altında peşpeşe partiler kuruldu. İşte, o esnada kurulan partilerden biri ve belki de en önemlisi Demokrat Parti (DP) oldu.
«
Bediüzzaman Hazretleri, o tarihlerde yaşanan Demokratların lehindeki bu siyasî inkılâbı şu sözlerle senâ eder: “...İttihad-ı Muhammedî (1909) ile müttefik olan (Osmanlı) Ahrar Fırkası, yine otuz beş sene sonra dirildi, yine uyandı. Birden şeâir-i İslâmiyenin başında olan ezân-ı Muhammedîyi farmasonların zincirlerini kırıp ilân etmesiyle; siyasetten kat-ı alâka eden, eskide ‘İttihad-ı Muhammedî’ şimdi ‘Nurcular’ nâmını alan ve İttihad-ı İslâm içinde bulunan kardeşlerimiz yanlış basmamak için bazı şeyleri söylemek isterdim...” 1
Bu iktibastan şunu da anlıyoruz ki: 1946 şafağında kurulan ve 1950 baharında tek başına iktidara gelen Demokrat Parti, misyon itibariyle, Meşrûtiyet döneminde boy gösteren Osmanlı Ahrar (Hürriyet) Fırkası’nın devamı mahiyetindedir. Aynı şekilde, yine o dönemde (1909) kurulan İttihad-ı Muhammedî’nin misyonu da, potansiyel olarak, şimdi ittihad-ı İslâm mânasında devam ediyor.
«
İktidardaki Halk Partisi, kendisine rakip olarak kurulan DP’nin halktan büyük teveccüh göreceğine ilk başlarda pek inanmıyordu. Ne var ki, bütün engellemelere rağmen, 21 Temmuz 1946’da sandık başına giden vatandaşların önemli bir kitlesi DP’ye oy verdi ve bu ilk ana muhalefet partisine 61 milletvekilliğini kazandırdı.
Türkiye, 14 Mayıs 1950’de yapılacak olan genel seçim maratonuna bambaşka bir atmosfer içinde girdi. Derken, genel seçimlere yaklaşık bir ay kala, 1948’de kurulan Millet Partisi’nin (MP) fahrî başkanı Fevzi Paşa aniden öldü: 10 Nisan 1950. Onun ölmesiyle birlikte, Millet Partisinin yıldızı da bir anda sönüverdi. Böylelikle, siyasî denge DP lehinde değişmeye başladı. Ve, bu köklü misyon partisi tek başına iktidara gelmeye muvaffak oldu.
Seçim sonuç tablosu şu şekilde kesinlik kazandı: 487 milletvekilliğinin 408’ini DP, 68’ini CHP ve ancak 1 tekini MP alırken, geri kalanını bağımsızlar kazandı.
Dipnotlar
1- Beyanât ve Tenvirler, s. 202.