20’nci Kolordu Komutanı olan Ali Fuat Paşa’ya, Sivas Kongresinde ayrıca “Batı Anadolu Kuva-yı Milliye Komutanı” unvanı verildi.
Büyük bir sorumluluk yükü altına giren Ali Fuat Paşa, 27 Aralık’ta (1919) Ankara’ya gelecek olan 15 kişilik Heyet-i Temsiliye’yi karşılamak üzere erkenden gelip birtakım hazırlıklar yapmaya başladı.
Aşağıda görüleceği gibi, olağanüstü şartlar altında büyük fedakârlık yaparak Millî Mücadeleye en ön safta atılan Ali Fuat Paşa, bilâhare M. Kemal Paşa ile araları bozulduğu için, neredeyse “vatan haini” gibi türlü muamelelere maruz kaldı.
Öyle ki, 1925’te zorla kapattırılan TCF’nin kurucuları arasında yer aldığı için; diğer kurucular (Karabekir, Orbay, Re’fet Bele…) ile birlikte “İzmir Sûikastı” bahanesiyle İstiklâl Mahkemesi’nde idamla yargılandı. Ardından, tümüyle siyasetten uzaklaştırıldı.
«
Dönemin kaynakları, Ali Fuat Paşa’nın 12 Aralık’da Ankara’ya geldiğini gösteriyor.
Dolayısıyla, Heyet–i Temsiliye’den iki hafta kadar evvel Ankara’ya gelen Ali Fuat Paşa, Millî Mücadelenin yeni merkezini hazır hale getirmeyi başardı.
Mevcut askerin toparlanarak düzene sokulmasından, Ankara ve civar halkının Heyet–i Temsiliye ile bütünleşmesine varıncaya kadar, hemen her safhada öncülük eden Ali Fuat Paşa, bizzat kaleme almış olduğu “Hatırat”ın da, bütün bu gelişmeleri teyiden detaylı bir şekilde anlatıyor.
27 Aralık günü Ankara’ya vasıl olan Heyet-i Temsiliye, yüksek tepeleri beyaz karlarla kaplı soğuk bir kış manzarasıyla karşılaşır.
Kara yoluyla ve otomobillerle gelen heyeti karşılamak üzere Ali Fuat Paşa’nın öncülüğünde yollara dökülmüş on binlerce Anadolu halkının coşkun tezâhüratı, o soğuk havayı adeta tersine çeviriyordu.
«
Heyet-i Temsiliyenin Ankara’ya gelişi, heyetin halk tarafından karşılanması ve bu 15 kişilik heyetin içinde hangi isimlerin yer aldığı gibi hususlar, Ali Fuat Paşa’nın “Millî Mücadele Hatıraları” isimli eserinde yer alıyor.
Ali Fuat Paşa, adı geçen eserinde 27 Aralık 1919 gününü şöyle anlatır:
... O günü hatırladığımda, aynı heyecanı daima duyarım. 27 Aralık’ta saat 11:00’de Temsil Heyetinin üç otomobilden mürekkep kafilesi, Dikmen sırtlarından geçen Kırşehir-Ankara şosesinin Ankara havzasına döndüğü yüksek noktada görünmüştü. Burada, yanımda Vali Vekili Yahya Galip Bey olduğu halde, Ankara nâmına kendilerini karşılamıştım. Birinci otomobilde Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf (Orbay) ve Ahmet Rüstem Beyler ile yaver Yüzbaşı Cevat Abbas Bey vardı.
İkinci otomobilde, heyetin diğer azaları Süreyya, Mazhar Müfit ve Hakkı Behiç Beyler ile katipleri yer almışlardı.
Üçüncü otomobilden üçüncü ordu müfettişliği karargâhından Paşaya refakat etmiş olan Dr. Binbaşı Refik (Saydam), Erkân-ı Harp Binbaşısı Hüsrev Gerede Beylerle diğer bazı zevat çıkmışlardı.
Heyettekiler, otomobillerinden inmiş, bulunduğumuz yüksek noktadan birlikte Ankara’yı seyretmiştik. Etraftaki dağlar, karla örtülmüştü. Bizi Ankara şehrine götürecek olan yol, bugünkü Dikmen şosesinin istikametini takip ediyor, beyaz karlı tepelerin üstünde kıvrıla kıvrıla İncesu Vadisine doğru iniyordu. İstikbale (karşılamaya) gelenlerin bir ucu bugünkü Harp Okulu’nun bulunduğu tepeden başlıyor; dolaşa dolaşa istasyon civarına iniyor ve oradan kıvrılarak hükümet konağına doğru uzanıyordu.
Karşılamaya gelenlerin adedini 30-40 bine çıkaranlar olmuştur. O zamanlar Ankara şehrinin nüfusunun 22 bini geçmediği hatırlanırsa, bu muazzam kalabalığın etraftan ve uzaklardan geldiği anlaşılır.
Millî müfrezelerimizin atlı miktarı da bini geçmişti.
(Yarın son bölüm)
…………….
Kaynak: Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul, 1959, s. 245-246.