Diasporada yaşamak kolay değildir.
İster zorunlu ister gönüllü göç etmiş olun, yeni bir ülkede kabul görmeye çalışırken bir yandan da kültürel bağlarınızı koruma hassasiyeti ve vatan özlemiyle mücadele etmek zorunda kalırsınız. Bu durum, kişinin psikolojisinde farklı şekillerde tezahür edebilir. Kimi diasporalar, vatanlarına ve insanlarına karşı nefret beslerken, kimileri de tam aksine saplantılı bir sevgi geliştirebilir. Bu tutumlar, ekonomik, politik, duygusal ve dinî sebeplerin karmaşık etkileşimiyle şekillenir.
Özellikle siyasî sebeplerle göç etmiş diasporalar arasında, “jeopolitikçi” diyebileceğimiz bir grup öne çıkar. Bu grup, vatanlarındaki siyasî gelişmeleri hayatlarının merkezine koyar, zaman zaman aktivizm yapar ve uluslararası platformlarda milletlerinin “davasını” savunur. Bu durum, onlara yeni ülkelerinde bir tür popülerlik ve dinleyici kitlesi kazandırır. Hatta bu yolla iyi bir gelir elde etmek bile mümkündür. Ancak burada önemli bir çelişki ortaya çıkar: Vatandan uzak olmak, ister istemez vatanın gerçeklerinden de uzak kalmak anlamına gelir. Bu durum, gerçeklikten kopma riskini beraberinde taşır.
Jeopolitikçi diasporalar, yeni dinleyicilerin etkisi ve popülerlik sarhoşluğuyla yankı odalarına hapsolabilir. Bu durum, onları başka siyasî emellere alet olma riskiyle karşı karşıya bırakır. Etiyopyalı bir akademisyen dostumuzun da dediği gibi, bu gruptaki bazı diasporalar, zamanla kendi vatandaşlarına karşı sempatilerini kaybedebilir hatta onları savaşa sürükleyecek tutumlar sergileyebilir. Özellikle ekonomik güce sahip olanlar için bu durum daha tehlikeli bir hal alabilir.
Barış görüşmeleri, tabiatı gereği birbirini incitmiş ve arası bozuk tarafların masaya oturmasıyla gerçekleşir. Ancak savaşın acısından uzakta yaşayan bir diaspora jeopolitikçisi, bu masayı dağıtmayı tercih edebilir. Onun “maksimalist” çıkarları vardır; savaşın uzaması, yurt dışındaki platformunu korur, sert söylemlerini meşrulaştırır ve başka devletler nezdinde şirin görünmesini sağlar. Yani onun için barış, neredeyse ihanetle eş değerdir.
Peki, tüm bunları neden anlatıyoruz?
ABD’li siyaset bilimci Jeffrey Sachs, bölgesel çatışmalarda tarafların öncelikle kendi içlerinde çözümler üretmesi gerektiğini sıklıkla vurgular. Sachs’a göre, üçüncü devletler, özellikle de süper güçler, kısa vadeli başarılar sağlasa bile uzun vadede daha büyük problemlere yol açmaya elverişlidir. Ayrıca bu devletler güvenilmezdir; bugün size verdikleri sözü yarın unutabilirler. Komşunuz olmadıkları için de sizi terk etmeleri onları çok etkilemez.
Kalıcı ve gerçekçi çözümler, akrabaların ve komşuların problemlerini öncelikle kendi aralarında ve birbirlerine çıkar sağlayarak çözmesiyle mümkündür.
Dışarıdan müdahale eden devletlerin kendi çıkarları, süreci kirletir ve çatışmaları derinleştirir.
Ne yazık ki, uzakta yaşayan bazı diaspora mensupları da zamanla akrabalık ve komşuluk bağlarını kaybedebilir ve barış süreçlerini sabote etmeye çalışabilir.
Bu yüzden, onları gereğinden fazla ciddiye almamak gerekir. Tesir alanlarının da abartılacak kadar büyük olmadığını unutmamakta fayda vardır.
Diasporaların içinde kendi fikirlerine aşklarından gerçeklere kör olmuş mecnunlar olabilir, onlara kulak asmayınız.