İlhami Bey: “Cennet ve Cehennemin yaratılmadığını iddia edenler var. Oysa Âdem Cennetten yer yüzüne indirilmiş ise Cennet yaratılmış olmalıdır. Doğrusu nedir?”
Şüphe Nereden Geliyor?
Ne Kur’ân’da, ne sünnette, ne Cennetin, ne Cehennemin yaratılmadığı ile ilgili hiç bir bilgi bulamayız. Bu konuda her bilgi Cennetin ve Cehennemin yaratıldığı ve şu an mevcut olduğu hakkındadır.
Öyleyse bu şüphe nereden kaynaklanıyor?
Cennetin ve Cehennemin olmadığı hakkında da şüphe edenler vardır. Şu an görmüyoruz ya… “Cennete veya Cehenneme gidip gelen mi var?” diye de soruyorlar. İnsan her şeyi kendi zerrecik gücü çerçevesinde düşünüyor. İnancı ile düşüncesini güçlendirmiyor.
Oysa madem düşünecekse, şu kocaman kâinatı düşünmeli değil mi; nasıl yaratılmış? Bu kocaman kâinatın perde gerisinde kocaman bir Cennet ve Cehennemin varlığına en azından ihtimal veremez mi? Madem inançta da var! Ama bu defa da şeytanın kocaman vesvesesi devreye giriyor. Ve inkârla işi kolayca şimdilik bitiriyor.
Oysa şüphenin karşılığında iman-ı tahkiki vardır. Yani sağlam bir iman! İmanı -güçsüzse- güçlendirmek mümkündür. Hele Risale-i Nur’un bulunduğu bir dünyada imanı güçlendirmek iş bile değil artık!
Şu An Mevcutturlar
Biz Ehl-i Sünnetiz. Ehl-i Sünnet itikadına göre Cennet ve Cehennem yaratılmışlardır ve şu an mevcutturlar. Fakat henüz mahşer ve terazi kurulmadığı için, hesap sorulup herkesin yeri af ve adalet terazisiyle bildirilmediği için her ikisi de boş bulunmaktadır. Ölenler kabir âleminde, yani âlem-i berzahta bulunmaktadırlar. Bizler “ba’sü ba’del-mevti hakkun” hakikatine inanırız. Yani, ”Öldükten sonra dirilmek haktır ve gerçektir.”
Ancak henüz diriliş olmamıştır. Diriliş olması için kıyametin kopması gerekmektedir. Herkes bir anda dirilecek ve mahşerde toplanacaktır.
Diriliş keyfiyetini Bediüzzaman şöyle özetliyor: “Haşir ve neşr-i ekberde, beşerin her bir ferdi aynıyla, cismiyle, ismiyle, resmiyle iade edilecektir.”1
Kur’ân, “Cennet ve Cehennem vardır ve sizi bekliyor” diye âdeta bağırıyor. İşte ayetler:
“Yarış edercesine, Rabbinizin bağışlamasına, sakınanlar için hazırlanmış bulunan ve eni, boyu göklerle yerler kadar olan Cennete koşun.”2
“Yapamazsanız ki yapamayacaksınız; o takdirde, inkâr edenler için hazırlanmış olan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının.”3
“Oku kitabını, bugün hesap görmek için sana nefsin yeter!”4
Dünya İle Alakalı Âlemler
Cennet ve Cehennemin varlığı konusunda gelen haberlerin hadd ü hesabı yoktur.
Hazret-i Âdem Aleyhisselam Cennette yaratılmıştır. Hazret-i Âdem ile Havva validemiz dünyaya Cennetten gelmişlerdir. Peygamber Efendimiz (asm) Mi’racta her iki âlemi de görmüştür. Keza Resululah Efendimiz (asm), “Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir.”5 buyurmuştur.
Keza Cehennem nerededir sorusunu cevaplarken Bediüzzaman der ki:
“Cehennemin yeri, bazı rivayatla, "tahte’l-arz" denilmiştir. Başka yerlerde beyan ettiğimiz gibi, küre-i arz, hareket-i seneviyesiyle, ileride mecma-ı haşir olacak bir meydanın etrafında bir daire çiziyor. Cehennem ise, arzın o medar-ı senevîsi altındadır demektir. Görünmemeleri ve hissedilmemeleri, perdeli ve nursuz ateş olduğu içindir. Küre-i arzın seyahat ettiği mesafe-i azîmede pek çok mahlûkat var ki, nursuz oldukları için görünmezler. Kamer, nuru çekildikçe vücudunu kaybettiği gibi, nursuz çok küreler, mahlûklar, gözümüzün önünde olup göremiyoruz.”6
Dipnotlar:
1- Lem’alar, 17. Lem’a, s. 119.
2- Âl-i İmran Suresi: 133.
3- Bakara Suresi: 24.
4- İsra Suresi: 14.
5- Buharî, fî mescid-i Mekke, 5.
6- Mektubat, s. 14.