Yusuf İyigün: “Mesnevî-i Nuriye’de denir ki: "Bu millet-i İslâm’ın cemaatleri, çendan bir cemaat namazsız kalsa, fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister." Günümüzde iktidar mensupları dindar kisveli, ama icraatları maalesef adaletli değil, yine böyle görmek isterler mi?”
Dinî Hassasiyet İncitilmemeli
İktidar mensupları dindar kisveli, ama adaletli değillerse, bu kisve hiçbir işe yaramaz. Kisve yırtılır ve adalet onlara da gelir. Çünkü Allah Âdil’dir.
Bu sözün devamı şöyledir: “Hatta, umum şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: "Acaba namaz kılıyor mu?" derler. Namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir.
Bir zaman, Beytüşşebab aşâirinde isyan vardı. Ben gittim, sordum: "Sebep nedir?"
Dediler ki: "Kaymakamımız namaz kılmıyordu, rakı içiyordu. Öyle dinsizlere nasıl itaat edeceğiz?" Bu sözü söyleyenler de namazsız, hem de eşkıyâ idiler.1
İnsanlar bilhassa güven konusunda yere ayaklarını sağlam basmak istiyorlar. Kendi ameline bakmadan, karşısındakinin amelini sorguluyorlar. Dindarsa güveniyorlar.
Bu yüzden yöneticiler dinî duyguları istismar etmemelidirler. Halkın eleştirisini özeleştiri sayıp, davranışlarına çekidüzen vermelidirler.
Hiçbir eleştiri fitne değildir.
Yöneten de İnsandır
Çünkü neticede yöneten de insandır. Melek değildir. Herkes gibi onun da günah işleme liyakati vardır. Kusur edebilir. Yanlış yapabilir. Bu açıdan ne o kendisini yanlışlardan müstağni görmeli, ne de ona destek veren onu günahsız ve hatasız bilmelidir! İkisi de mübalağadır. Eskiler “mübalağa zemm-i zımnîdir” demişler, yani mübalağa o kişiye zımnen kötülük yapmaktır. Mübalağa düpedüz bir yalancılıktır!
İnsan hatasıyla insandır. İnsana İlâhî bir güç verilmez. Yöneten sorumluluğunu bilmeli, dinîdeğerleri kullanmamalıdır.
Halkın eleştirisine kapıyı kapatmamalıdır. Başka insanların fikirlerine değer vermelidir. Tek adam olmaktan şiddetle uzak durmalıdır. Bediüzzaman, “Riyaset-i şahsiyenin katiyen aleyhindeyim”2 der. Tek adam ülkeyi yönetemez. Zaten halk da tek adam değil, heyet seçmiştir.
Babası Sebug Tegin’in Pendnâmesinde söylediği nasihatleri, Gazneli Mahmut yöneticiliği boyunca uygulamıştır. Bu nasihatlerden çok azı şöyledir:
“Oğlum, adil ol! Halktan haberdar ol! Devletine zarar verene iş verme, eğlenceye, lezzet ve şehvete meyilli olma! Kibirden, kendini beğenmişlikten uzak dur! Tecrübeli kimselerle devlet meseleleri hakkında istişarede bulun! İsraf etme!”
Bu nasihatleri dinleyen Gazneli Mahmut yöneticiliği boyunca başarılı olmuştur.
Şehadetin Caiz Değildir
Ecdadımız yönetici olduklarında, halkın inancına saygı gösterir, gereğini yaparlardı. 1300’lü yıllarda, Osmanlının genç padişahı Yıldırım Bayezıd, bir davada şahitlik etmek üzere mahkemeye gelmiştir. Mahkeme başkanı Molla Fenarî, Osmanlı Devleti’nin Müftiü’l-Enam’ı, yani yüksek mahkeme başkanı, Yıldırım’ın şahitliğini kabul etmez. Gerekçesi de ilginçtir: Şöyle der:
“Terk-i cemaat eyledüğün şuyu’ bulmağılen, şahadetün caiz değildür.”
Yani, “Namazlarını cemaatle kılmadığın söylendiğinden şahitliğin makbul değildir.”
Padişah mahkemenin bu beyanı üzerine sinirlenip köpürmemiş, mahkeme başkanını görevden almamış, bilakis kendi davranışını düzeltmiştir. Kendisi hakkında sonradan, “Hünkâr, saray-ı hümayunları pişgâhında bir camii şerif bina idüb evkaat-ı hamsede cemaate müdavemet buyurdular.” notu düşülmüştür.
Yani, Genç Padişah Yıldırım, sarayının bahçesinde bir cami yaptırmıştır. Bugünkü Yıldırım Bayezid Camii odur. Beş vakit namazını bu camide cemaatle kılmaya özen göstermiştir.
Dipnotlar
1 Mesnevî-i Nuriye, s. 113.
2 Eski Said Dönemi Eserleri, s. 110.