Nübüvvet ve Mehdiyet
Mehdiyet de peygamberlik de zor görevlerdir. Allah’ın tayin ettiği görevlerdir. Programını bizzat Allah’ın belirlediği görevlerdir. Kişinin kendi iradesiyle değil, Allah’ın iradesiyle yürüyen görevlerdir. Allah’ın belli zamanlarda belirli kişilere verdiği görevlerdir.
Ancak statüleri elbette farklıdır. Peygamberlik vahye mazhardır. Emirleri kesinlik ihtiva eder. Ona iman etmekle, ümmeti olma şerefine mazhar olunur.
Mehdiyet ise peygambere bağlı ve peygamberin izinde bir görevdir. Peygamberin tebliğ ettiği yol bozulduğunda devreye mehdiyet girer, yolu düzeltir, yolu aslına çevirir ve yolun doğru olduğunu ispat eder.
Her peygambere bir mehdî gelmez. Ancak son peygambere bir mehdî gelir.
Son Peygamberin dönemi önceki peygamberlerin döneminden uzundur. Arada görev yapan ve ifsadata karşı ümmeti irşad eden mücedditler vardır.
Ve nihayet son döneme gelindiğinde, Hazret-i Mehdî gelir, ipin iki ucunu bağlar. İpi kıyamette Allah’a teslim eder.
Hazret-i Mehdî Peygamberin Ümmetindendir
Peygamberlik Allah’tan emirleri ilk elden alır ve emirlerin uygulanış biçimini gösterir. Peygamber’e emirleri getiren Cebrail aleyhisselamdır.
Mehdiyet ise zaman değiştiğinde, zaman fecaate doğru aktığında, peygamberin emirleri ortada olduğu hâlde zamanın günahı sevabından, isyanı ibadetinden, tuğyanı itaatinden ziyade olduğunda, insanlar zalimleştiğinde, insanlar peygamberin emirlerine burun kıvırdığında, insanlar kendilerini peygamberden üstün gördüklerinde ortaya atılır ve peygamberin izinden gider, peygamberi özünden sevdirir, peygamberin her dediğini doğrular, delil ve bürhanlarla ehl-i dalaletin fikirlerini çürütür, bidatleri söndürür, Allah’ın izniyle ve yardımıyla sırat-ı müstakîmi ortaya koyar.
Hazret-i Mehdî helaket ve felaket asrında ehl-i imanın ellerinden tutar ve ehl-i imanı Cennete kadar götürür.
Hazret-i Peygambere iman eden Peygamberin ümmeti olur. Hazret-i Mehdî de onun ümmetindendir. Hazret-i Mehdîye tabi olan da hem peygamberini iyi anlamış, iyi bir ümmet olmuş, hem de Hazret-i Mehdînin davasına omuz vermiş, yardım etmiş olur.
Peygamber Kendisini İzhar Eder
Peygamber kendisini açıkça izhar eder. Peygambere iman etmek, iman esaslarından biridir. İnkâr eden kâfir olur. Sırat-ı Mustakîmde gitmek için ona iman etmek şarttır. Onun caddesi dışında doğru yol olmaz.
Hazret-i Mehdîye gelince… Hazret-i Mehdînin yaptığı iş, paslanmış bir demir levhayı parlatmak gibidir. Dinin üzerine zamanla çeşitli müfsit paslar gelip yerleşmişse, “din” dendiğinde o paslar anlaşılır olmuşsa, din ile pas eş anlamlı hâle gelmişse, iş müceddide veya Hazret-i Mehdîye kalmış demektir. Eğer ufak tefek paslarsa bunu müceddit giderir. Ama her tarafı devasa paslar kaplamış ve din anlaşılmaz hâle gelmişse, dinin ana mihengi olan temel iman esasları sarsılmış ve inkâr edilir hâle gelmişse, din yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmişse... Bu defa bu işi temizlemek Hazret-i Mehdîye kalmış demektir.
Müceddit veya mehdî, Peygamberde olduğu gibi kendilerine iman edilmesi üzerinde durmazlar. Kendilerinin müceddit veya mehdî olduğu iddiasında değildirler. Bu yüzden onları tanımak pek kolay değildir.
Ancak ilimleriyle meydandadırlar. Dileyen onları okur ve imanını tahkike ulaştırır. Asrın getirdiği sorular karşısında güç ve kuvvet kazanır. İmanını tehlikeden kurtarır. Ve istikameti bulur.