Temel balık lokantasına girer. Gelen balığın bayat olduğunu anlar. Garsona: "Balık taze midur?"
Garson: "Tabiî, bugün çıktı..." Temel, balığa dikkatle bakar, dinler gibi yapar, bir şeyler söyler. Garson: "Ne yapıyorsun?" "Balık ile konuşuyurum!" "Peki, ne konuştunuz?"
"Ona dedum ki, üç gün önce çapulalarımı denize düşürdüm; onları gördün mi? Bana, ‘Ben ne bileyim, dedi, denizden çıkalı bir haftayı geçti!”
Bu fıkradan alınacak ders şudur: Bir mümin inancını dosdoğru, ilim, nezaket, nezahetle ve bilhassa yaşayarak anlatmalı. Zira, “Lisan-ı hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve tesirli.”1
Bir araştırmaya göre muhataplarımızı iknada söz yüzde 7, hareket yüzde 38 ve geri kalan yüzde 55’i ise tamamen görüntüye bağlı. Yani, lisan-ı kal yüzde 7, lisan-ı hal yüzde 93! Hal dili, beden dili, yâni yaşamak, sözden daha etkilidir. Başkalarına güzel örnek olmak, onların kurtuluşuna vesile olmak, tebliğ ve irşadın en önemli unsurudur.
“Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez.”2 Öyle ise, kendimizden başlamalıyız. Çünkü, "Kur’ân ayna ister, vekil istemez.”3 Yani, yaşayarak yansıtmak!
“Eğer biz ahlâk-ı İslamiyenin ve hakaik-ı îmaniyenin kemalatını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tabîleri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küré-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslamiyete dehalet edecekler.”4
Ayrıca unutmayalım, "Kur’ân ayna ister, vekil istemez.”5 Eğer anlattıklarımızı yaşamazsak, başta ikna psikolojisinin etkisini kaybettik demektir. Muhatabımız, “Kendini ikna edememişsin, beni mi ikna edeceksin!?” diye düşünür ve kaçar. Tebliğ ve irşadda bir diğer önemli nokta:
Herşeyi olduğu gibi anlatmalı; mübalağa etmemeli. Zira, “Mübalağa ihtilalcidir”6 Muhatabı, zor veya eski zaman köşelerine çekerek anlatılırsa “Bu zamanda böyle yapmak ve yaşamak mümkün mü?” diye itiraz eder. Herşeyin kıymetine kanaat etmek ve mücazefe (aldatma ve cerbeze hakkı örtme) ve tecavüz etmemektir. Zira, mücazefe, kudrete iftiradır.”7
Dipnotlar:
1-Şuâlar, s. 273.; 2-Sözler, s. 243.; 3-Age., s. 645.; 4-Tarihçe-i Hayat, s. 80.; 5-Sözler, s. 645.; 6-Muhâkemât, s. 78.; 7-Age., s. 28.