Adam işten yorgun-argın evine döner. Yemeğini yer, koltuğuna çöker. Bu sırada hamur yoğuran hanımı bir fıkra anlatarak beyini dinlendirmek ister:
“Bey, Hz. İsa’nın (as) keçisi bir gün kaçmış…” Daha da yorgun ses tonuyla, “Hangi birisini düzelteyim, Hanım! Bir defa Hz. İsa (as) değil, Hz. Mûsa (as), keçisi değil, koyunu…”
Güya bazı ilim ve fikir ehli, bir asırdır Türkiye, İslâm âlemi ve dünyanın iman, ibadet, ahlâk, adalet başta olmak üzere içtimaî, siyasî gündeminde olan Bediüzzaman Said Nursî ile Şeyh Said ve Said Molla’yı biribirinden ayıramıyor! Veya bazıları zihinleri bulandırmak için kasten karıştırıştırma şarlatanlığı yapıyor! Evvela şunu belirtelim ki, Said olarak bilinen üç isim var:
13 Şubat 1925’teki isyanı patlatan Palulu Şeyh Said başka, İngiliz Muhipler Cemiyeti Kurucusu Said Molla başka, Bediüzzaman Said Nursi bambaşka şahsiyetlerdir. 1880 Romanya doğumlu Said Molla (öl., 14 Temmuz 1930, Atina), Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra Milli Mücadeleyi engelleyebilmek için çalışmalar yürüten, 20 Mayıs 1920’de İstanbul’da İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni kuran kişidir.
Bediüzzaman Said Nursî ise, Şeyh Said’i isyandan vaz geçirmeye çalışan, Ahmed’i Mehmed’e kırdırmanın İslâmiyetle bir ilgisi olmadığını söyleyen, Van ve civarını isyana katılmaktan kurtaran, meşrutiyetçi, hürriyetçi (gerçek demokrasinin ruhunu İslâm’dan aldığını söyleyen), 6 bin küsür sayfa eser yazan ve ilmi, cesareti, kahramanlığı ve hürriyet mücadelesiyle kendisini dünyaya kabul ettiren dünya çapında bir mütefekkirdir.
Bediüzzaman İstiklâl Savaşı’nda İngiliz baskısı altında Şeyhülislâm’ın Kuva-i Milliyeciler hakkında verdiği “isyancıdırlar” fetvasının geçersiz olduğunu söyler ve buna mukâbil fetva yayınlar.“ İşgal altındaki bir memlekette İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve Meşihat’ın fetvası mualleldir; mesmu’ olamaz. Düşman istilâsına karşı harekete geçenler âsi değillerdir. Fetva geri alınmalıdır.”1
Hutuvat-ı Sitte isimli eseri yayınlayarak İngiliz desiselerini çürütür, ulemayı ve kamuoyunu onların tuzaklarına düşmekten kurtarır. I. Dünya Harbine Gönüllü Alay Kumandanı olarak katılır. Ruslara karşı, amansız bir mücadele verir. Rusya’daki 2.5 sene süren esaretten döndüğünde Anadolu’da oluşan Millî Mücadeleyi destekler. İngiliz oyunlarını, hayatı pahasına bozar. Bu hizmetlerinden dolayı, 1922’lerde bizzat M. Kemal tarafından ısrarla Ankara’ya davet edilir…
Ömrünün ilk devresini ilmî sohbetlerde, münazaralarda, harp meydanlarında; son 35 senesini hapis-nezaret, sürgün ve işkence altında geçirdi. Özel hayatı bile gözlem altında geçti…
1- (Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, s. 255.)