İktisaddan gelen kanaat, şükür kapısını açar, şekvâ kapısını kapatır. Hayatında daima şâkir olur. Hem kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğna etmek cihetinde, teveccühlerini aramaz. İhlâs kapısı açılır, riya kapısı kapanır.
İktisadsızlık ve israfın dehşetli zararlarını geniş bir dairede müşahede ettim. Şöyle ki:
Ben, dokuz sene evvel mübarek bir şehre geldim. Kış münasebetiyle o şehrin menabi-i servetini göremedim. Allah rahmet etsin, oranın müftüsü birkaç defa bana dedi: “Ahalimiz fakirdir.” Bu söz benim rikkatime dokundu. Beş altı sene sonraya kadar, daima o şehir ahalisine acıyordum.
Sekiz sene sonra yazın yine o şehre geldim. Bağlarına baktım. Merhum müftünün sözü hatırıma geldi. “Fesübhanallah” dedim. “Bu bağların mahsulâtı, şehrin hacetinin pek fevkindedir. Bu şehir ahalisi pek çok zengin olmak lâzım gelir.” Hayret ettim. Beni aldatmayan ve hakikatlerin derkinde bir rehberim olan bir hatıra-i hakikatle anladım: İktisadsızlık ve israf yüzünden bereket kalkmış ki, o kadar menabi-i servetle beraber, o merhum müftü “Ahalimiz fakirdir” diyordu.
Evet, zekât vermek ve iktisad etmek, malda bittecrübe sebeb-i bereket olduğu gibi, israf etmekle zekât vermemek, sebeb-i ref’-i bereket olduğuna hadsiz vakıat vardır.
İslâm hükemasının Eflâtun’u ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı, dâhî-i meşhur Ebu Ali ibni Sina, yalnız tıp noktasında, “Yiyin, için, fakat israf etmeyin. (A’raf Suresi: 31.)” ayetini şöyle tefsir etmiş. Demiş: [...] Yani, “İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir.” (HÂŞİYE: Yani, vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek yemek veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.)
Lem’alar, s. 259
LUGATÇE:
hükema: filozoflar.
iktisad etmek: israf etmemek; yerinde, gerektiği kadar ve dengeli harcamak.
istiğna etmek: aza kanaat etmek, eldekini yeterli bulup başkasına ihtiyaç duymamak, tok gözlülük.
menabi-i servet: servet kaynakları.
mütenevvi: çeşit çeşit, türlü.
rikkat: merhamet, acıma, incelik, başkalarının düştüğü durumdan dolayı üzüntü duyma özelliği.
riya: iki yüzlülük, bir işi Allah rızası için değil de gösteriş için yapma.
sebeb-i ref’-i bereket: bereketin kalkmasına sebep.
şâkir: şükreden.
şekvâ: şikâyet, yakınma.
taam: yemek.
telezzüz: lezzet alma.