Biri hakikî rızıktır ki, onunla yaşayacak. Bu ayetin hükmü ile, o rızık taahhüd-ü Rabbanî altındadır. Beşerin sû-i ihtiyârı karışmazsa, o zarurî rızkı her halde bulabilir. Ne dinini, ne namusunu, ne izzetini feda etmeye mecbur olmaz.
İkincisi, rızk-ı mecazîdir ki, sû-i istimalâtla hâcât-ı gayr-i zaruriye hâcât-ı zaruriye hükmüne geçip, görenek belâsıyla tiryaki olup, terk edemiyor. İşte bu rızık taahhüd-ü Rabbanî altında olmadığı için bu rızkı tahsil etmek, hususan bu zamanda çok pahalıdır. Başta izzetini feda edip zilleti kabul etmek, bazen alçak insanların ayaklarını öpmek kadar manen bir dilencilik vaziyetine düşmek, bazen hayat-ı ebediyesinin nuru olan mukaddesat-ı diniyesini feda etmek suretiyle o bereketsiz, menhus malı alır.
Hem bu fakr u zaruret zamanında, aç ve muhtaç olanların elemlerinden ehl-i vicdana rikkat-i cinsiye vasıtasıyla gelen teellüm, o gayr-i meşru bir surette kazandığı parayla aldığı lezzeti, vicdanı varsa acılaştırıyor. Böyle acib bir zamanda, şüpheli mallarda, zaruret derecesinde iktifa etmek lâzımdır. Çünkü ”İnne’z-zarûrete tükadderu bikadrihâ” sırrıyla, haram maldan, mecburiyetle zaruret derecesini alabilir, fazlasını alamaz. Evet, muztar adam, murdar etten tok oluncaya kadar yiyemez. Belki ölmeyecek kadar yiyebilir. Hem yüz aç adamın huzurunda kemal-i lezzetle fazla yenilmez.
İktisad, sebeb-i izzet ve kemal olduğuna delâlet eden bir vakıa:
Bir zaman, dünyaca sehavetle meşhur Hâtem-i Tâî, mühim bir ziyafet veriyor. Misafirlerine gayet fazla hediyeler verdiği vakit, çölde gezmeye çıkıyor. Bakar ki, bir ihtiyar fakir adam, bir yük dikenli çalı ve gevenleri beline yüklemiş, cesedine batıyor, kanatıyor. Hatem ona dedi:
“Hâtem-i Tâî, hediyelerle beraber mühim bir ziyafet veriyor. Sen de oraya git; beş kuruşluk çalı yüküne bedel beş yüz kuruş alırsın.”
O muktesid ihtiyar demiş ki: “Ben bu dikenli yükümü izzetimle çekerim, kaldırırım; Hâtem-i Tâî’nin minnetini almam.”
Sonra Hâtem-i Tâî’den sormuşlar: “Sen kendinden daha civanmert, aziz kimi bulmuşsun?”
Demiş: “İşte o sahrada rast geldiğim o muktesid ihtiyarı benden daha aziz, daha yüksek, daha civanmert gördüm.”
Lem’alar, s. 253-54
LUGATÇE:
civanmert: yiğit, mert, iyilik sever, asil ve cömert yaratılışlı.
hâcât-ı gayr-i zaruriye: zorunlu olmayan ihtiyaçlar.
menhus: uğursuz, kötü.
muktesid: iktisada uygun davranan, israf etmeyen, yerinde ve dengeli sarf eden.
murdar: pis, kirli, haram, dine uygun kesilmemiş hayvan.
muztar: çaresiz, zorda kalan, mecbur.
rızk-ı mecazî: asıl, gerçek olmayan rızık; zarurî olmayan gıda.
rikkat-i cinsiye: hemcinsine şefkat, insanın kendi cinsinden olana acıması.
sehavet: el açıklığı, cömertlik.
sû-i ihtiyâr: iradenin kötü yönde kullanılması.
taahhüd-ü Rabbanî: Allah’ın vaad etmesi, kendi üzerine almış olması, garanti etmesi.
teellüm: üzüntü duyma, tasalanma.