İslâm’ın ‘korkulacak bir inanç manzumesi’ olduğunu iddia eden ve bu ‘korku’yu yayan ‘ifsat şebekeleri’ vardır. Korku, basite alınabilecek bir durum değil. Korkarak ‘ürken’ insanlara hakikatleri anlatmak kolay değil.
Sevindirici olan hadise, “İslâm’dan korku/İslâmofobia”nın fena bir hadise olduğunu artık dünya ülkeleri ve idarecileri de büyük ölçüde kabul ediyor. Nitekim Birleşmiş Milletler’in din ve inanç hürriyetleri konusundaki eski Özel Raportörü Ahmed Şehid’in hazırladığı bir raporda, Müslümanlara yönelik şüphe, ayrımcılık ve açık nefretin, 11 Eylül 2001’deki terör saldırıları ve İslâm adına gerçekleştirildiği iddia edilen diğer korkunç terör eylemlerinin ardından ‘salgın boyutlara’ ulaştığı hatırlatılmış. Bu noktadan bakıldığında 11 Eylül 2001’deki hadisenin sıradan bir hadise olmadığı da her halde anlaşılmış olur.
Birleşmiş Milletler (BM) 2022 yılında aldığı bir karar ile 15 Mart’ı “İslâmofobiyle Mücadele Uluslararası Günü” olarak kabul edip ilân etmiş. Dünya İslâm Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Dr. Muhammed el-İsa, New York’taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda bu vesile ile bir konuşma yapmış ve önemli tespitlerde bulunmuş.
İlgili haberde şu bilgiler var: “Dünya İslâm Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Dr. Muhammed el-İsa, İslâmofobinin, artan nefret söyleminin en endişe verici örneklerinden biri olduğunu söyledi. Bu söylemin sadece Müslümanlara zarar vermekle kalmadığını, aynı zamanda dinî çeşitliliğe sahip toplumlarda aşırıcılığı ve bölünmeleri de teşvik ettiğini vurguladı. (...) El-İsa, İslâmofobiyi, medeni anayasalarda ve uluslararası kanun, ilke ve normlarda öngörülen kapsayıcı vatandaşlığa ulaşmanın önündeki en önemli tehditlerden biri olarak tanımladı. Güvenilir verilere göre, bazı Müslüman toplulukların marjinalleştirilmesi, entegrasyonlarının engellenmesi veya insan haklarını elde etmelerinin engellenmesi vakalarına ilâve olarak, bugün halen endişe verici bir artışla uygulanan Müslümanlara yönelik zararlara ve suçlara dikkat çekti. Rabıta Genel Sekreteri açılış konuşmasında, İslâmofobinin sebepleri üzerinde durdu. Bugün sayıları yaklaşık iki milyarı bulan Müslümanların İslâm’ın gerçek imajını temsil ettiklerini ve İslâm’ın insanî anlayış çağrısına dayanarak dinî, etnik ve kültürel çeşitliliğiyle çevrelerindeki dünyayla olumlu bir etkileşim içinde olduklarını vurguladı. El-İsa, İslâmofobinin sadece dinî bir mesele değil, aynı zamanda bir arada yaşamayı ve toplumsal barışı tehdit eden insanî bir mesele olduğunu vurgulayarak şöyle dedi: “Bu uluslararası platformdan konuştuğumuzda sadece İslâm’ı değil, aynı zamanda insanî ilkeleri de savunmuş oluyoruz. Bu yüzden, dinlerin takipçilerinin nefret, ırkçılık, kategorizasyon ve dışlamanın hedefi haline getirilmesine, nefreti körükleyen seçim sloganlarına, oy kazanmak için korku tohumları ekenlere, geleceklerini korku ve bölünme üzerine inşa eden politikalara, ırkçılığı besleyen medyaya, fitneyi teşvik eden platformlara, gerçekleri tahrif eden yalanlara ve terörizmi yaklaşık iki milyar insanın benimsediği bir dinle ilişkilendirmeye ‘hayır’ diyoruz.” (turkish.aawsat.com, 15 Mart 2025)
Doğru İslâm’ı ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ortaya koyduktan sonra “İslâm korkusu”nun kök salması mümkün değil. İnşallah İslâm dünyası bunu başarır.