Polonya Başbakanı Donald Tusk’un ülkemize gerçekleştirdiği ziyaret vesilesiyle Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik konusu yeniden gündeme gelmiş oldu.
Polonya Başbakanı Tusk, “Türkiye’nin AB üyesi olmasını istiyoruz” demiş ve bu konudaki çalışmalara destek olduklarına dikkat çekmiş.
Donald Tusk, Türkiye ile ülkesinin, tarihlerinde verdiği “bağımsızlık” savaşlarının önemli olduğunu söyleyerek, iki ülke arasında dostluk, savunma ve ekonomi gibi alanlarda işbirliği temellerinin çok sağlam olduğunu da aktarmış.
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) adaylığı sürecine ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulunan Tusk, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme sürecinin gerçekten artık gerçekçi ve elle tutulur bir süreç olmasını temenni ediyoruz. Biz bugüne kadar hep Türkiye’yi bu konuda destekledik ve desteklemeye devam edeceğiz” ifadelerini kullanmış. (trthaber.com, 12 Mart 2025)
Elbette ki bir AB üyesi ülkenin, Türkiye’nin de bu birliğe üye olmasını desteklemesi önemlidir. Ancak esas mesele, Türkiye’yi idare edenlerin bu üyeliği isteyip istemediğidir. Gerçi idareciler bu noktada “bir ileri, iki geri adım” atmak hususunda maharetlerini sergiliyorlar. Hatırlanacak olursa şimdiki iktidar, ilk yıllarında hemen her gün “Bugün yarın AB’ye üye oluyoruz” diye açıklama yapıyordu. Hatta bu hususta ciddi adımlar da atıldı. Fakat üyelik işi tam olarak ciddiye binip de iş resmiyet kazanmaya başlayınca hemen yan çizdiler ve “AB olmasa da olur, biz yolumuzdan gideriz” demeye başladılar. Bunu da AB üyeliği için şart olan “Kopenhag Kriterler”ni hafife alarak yapmayı sürdürdüler. Hatta ve hatta pek çok defa, “Kopenhag Kriterleri olmasa da olur, biz de ‘Ankara Kriterleri’ ile yolumuza devam ederiz” anlamına gelen konuşmalar yaptılar.
Elbette “Ankara Kriterleri” ile devam edilen yolu; Avrupa Birliği’ne çıkma ihtimali sıfırdı ve öyle de oldu. Türkiye’yi idare eden şimdiki idareciler hem AB üyelik şartlarını yerine getirmediler, hem de kabahati AB üyesi ülkelere atmayı tercih ettiler.
Peki, niçin ülkemizin AB üyesi olmasını istemediler ve şimdi de samimî olarak istemiyorlar? En kısa ve basit cevabı, “AB üyesi bir ülkede ‘tek adam’ idaresi olmaz da ondan” şeklinde cevap vermek mümkün. Görünüşte başka bahaneler ileri sürülse de, Türkiye’yi idare edenlerin ülkemizi AB üyesi yapmamalarının sebebi kendi şahsî iktidarlarını davam ettirebilme arzusu olsa gerek. Yoksa ülkemizin AB üyesi olmasının millete pek çok faydası vardır. Bu faydaların yanında bazı zararlarını olması da mümkündür, ama hüküm eksere göre verildiğine göre bazı zararları olma ihtimali sebebiyle ‘umumî fayda’dan geri adım atılmamalıydı.
Türkiye’nin AB üyesi olmasını desteklediği için Polonya Başbakanı teşekkürü hak ediyor, ama esas mesele bizim idarecilerimizin bunu samimî olarak istemediğinin tartışmasız olmasıdır.
Polonyalı idarecilerin istediği ‘iyi’liği, ülkemizin idarecilerinin istememesi büyük bir çelişki değil mi?