Alkol, kumar ve ‘öldürücü’ gibi bağımlılıkların yanında masum görünen ‘teknoloji bağımlılığı’ da maalesef hızla yaygınlaşıyor.
Nispeten ‘zararsız’ görünen teknoloji bağımlılığı belki de önümüzdeki yıllardan gündemi çok daha fazla meşgul edecek. Çünkü bugün 2 ya da 4 yarında olduğu halde ‘ekran bağımlısı’ haline gelen milyonlarca çocuk var. Bunlar yarının büyükleri olduğuna göre, acaba yarınki Türkiye’de nasıl bir tablo ortaya çıkacak?
Beykoz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Psikoloji Programları Başkanı Prof. Dr. Mansur Beyazyürek, Yeşilay Haftası dolayısıyla yaptığı değerlendirmede bu tehlikeye dikkat çekmiş ve “Teknolojinin hızla gelişmesi ve sosyal dinamiklerin değişmesiyle birlikte, geleneksel madde bağımlılıklarının yanı sıra dijital bağımlılıklar da endişe verici boyutlara ulaşıyor” demiş. (t24.com.tr, 4 Mart 2025)
Bağımlılığın boyutlarını tam olarak belirlemenin gün geçtikçe zorlaştığına da dikkat çeken Prof. Dr. Beyazyürek, şöyle devam etmiş: “Son yıllarda özellikle alkol ve bağımlılık yapıcı maddeler dışında davranışsal bağımlılıklar ön plana çıkıyor. Teknolojinin gelişmesiyle cep telefonları, internet, bilgisayar oyunları gibi araçlar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Bununla birlikte kumar, alışveriş, yeme ve hatta sosyal medya bağımlılığı gibi yeni riskler ortaya çıkıyor. Bağımlılık artık sadece bireysel bir sorun değil, toplumu doğrudan etkileyen bir mesele haline geldi. (...) Bağımlılık, sadece madde kullanan bireyin değil, ailesinin ve içinde bulunduğu toplumun da sorunudur. ‘Benim çocuğum yapmaz’ ya da ‘Bizim ailemizde böyle şeyler olmaz’ gibi yaklaşımlar mücadelede başarısızlıkların temel nedenlerinden biri. Bağımlılık bireyin beden sağlığını, iş gücünü, eğitimini ve sosyal hayatını etkilediği gibi, dolaylı olarak tüm toplumu da olumsuz etkiler. Bu nedenle yalnızca bireysel çabalarla değil, ailelerin ve toplumun ortak sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekiyor.”
Prof. Dr. Beyazyürek’e göre bu fena alışkanlıklara karşı mücadele şöyle mümkün: “Bağımlılıkla mücadele konusunda psikologlar, sosyologlar, eğitimciler, sağlık uzmanları, din adamlarının bir arada çalıştığı bir enstitü kurulmalı. Bu enstitü bilimsel verileri değerlendirmeli, çalışmaların çıktıları ise yasalaştırılmalıdır. Bağımlılık, bilimsel yaklaşımlarla sürekli ve doğru biçimde ele alınmalıdır. Medya, bağımlılıkla ilgili doğru ve bilinçlendirici içerikler üretmeli, teşvik edici yayınlardan kaçınılmalıdır. Bağımlılığın biyolojik, psikolojik ve sosyal boyutlarını ortaya koyan araştırmalar teşvik edilmelidir.”
“Psikologlar, sosyologlar, eğitimciler, sağlık uzmanları, din adamlarının bir arada çalıştığı bir enstitü”nun kurulması çok mu zor ki bu yola müracaat edilmiyor? Bu teklif, esasında “iş ehline havale edilsin” anlamına da gelmez mi? Böyle bir çalışma bugün yapılmalı. ‘Yarın’a ertelenecek bir çalışma çok geç kalmış olur vesselam.