Eğitim üzerine günde beş defa konuşulsa, her ay ve her yıl paneller, konferanslar ve seminerler düzenlense yine de yeterli olmaz.
Çünkü eğitim en başta en büyük düşmanlardan biri olan ‘cehalet’i mağlup etmeyi hedefler ve bu hedef basite alınabilecek bir hedef değildir. Cehaleti mağlup edenlerin başka düşmanları mağlup etmesi çok daha kolay olsa gerek.
Kamuoyuna yansıyan haberlere bakılırsa, Millî Eğitim Bakanlığı, 2012’de yürürlüğe giren 4+4+4 eğitim sisteminde değişiklik yapılabileceğinin sinyalini vermiş. Eğitim derneklerinin hazırladığı raporda, mecburî eğitimin lise seviyesinde esnetilmesi, sürenin 4+4+3 modeline göre düzenlenmesi ve meslekî yönlendirme süreçlerinin erkene çekilmesi teklif edilmiş. Yorumlara göre bu haber, ‘eğitimde köklü reformların kapıda olduğu’nu düşündürmüş.
Türkiye’de gerçek anlamda bir reform yapmak zaten zordur, ama bunu eğitim sisteminde yapmak belki de on kat daha zordur. Türkiye’yi idare edenlere sorulsa, eğitim için çok çalıştıklarını söyleyeceklerdir. Görünüş böyle olsa bile gerçek anlamda bir iyileşme olduğunu kim söyleyebilir? “İyi eğitim”i sadece yeni okul binaları yapmak ya da sınıftaki öğrenci sayısını azaltmak olarak yorumlayan bir anlayışın; dünya ölçüsünde kabul gören ‘iyi bir eğitim sistemi’ne kavuşması mümkün olabilir mi?
İlgili habere göre bazı eğitimciler 4+4+4 eğitim sisteminin çocuklara dayatıldığını ve bu sebeple kabiliyetin köreldiğine inanıyormuş. “Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları” konulu çalıştayın sonuçları paylaşılmış ve burada “12 yıllık zorunlu eğitim dayatması çocukların kabiliyeti, meslek edinmeleri ve yuva kurmaları önünde büyük bir engel” denilmiş. Bu kanaat sebebiyle lise eğitiminin gözden geçirilmesini talep edilmiş. Aynı çalışmada üniversite eğitiminin işsizliği artırdığı da hatırlatılarak şöyle denilmiş: “Zorunlu eğitim uygulaması, eğitimi bir hak değil dayatma aracı hâline getirmekte. Lise ve üniversitelerimiz her öğrencinin kolaylıkla mezun olduğu yapı ve anlayıştan kurtarılmalı. Herkesi mezun edip diploma sahibi yapmak üzerine kurulmuş sistemi öncelikle değiştirmeliyiz. Zorunlu eğitim süresi düşürülmeli, branşlaşma yani yönlendirme erkene çekilmeli, sınıf geçme yönetmeliği yeniden gözden geçirilmeli ve bitirme sınavları geri gelmeli. 4 + 4 + 4 olarak tarif edilen eğitim sisteminin öncelikle üçüncü dört yıllık kısmı zorunlu olmaktan bir an önce çıkarılmalı ve okumak isteyenler için üç yıla düşürülmeli.”
Her teklif tartışılmayı ve konuşulması hak eder. Lise ya da ortaokuldaki eğitim yılı azaltılabilir. Ancak bunu görmek ve anlamak için bunca yılın geçmesine sebep var mıydı? Bir defa “Amerika’yı yeniden keşif” anlamına gelecek adımlar atılması en baştan sorgulanmalıdır. Hele eğitim meselesi gibi önemli konularda kararlar alınmadan dokuz yüz defa düşünmekte fayda var. Hem başarılı kabul edilen ülkelerdeki eğitim sisteminin iyi yönlerini alıp ülkemize getirmek niçin düşünülmez? Bu kadar “yap-poz” anlayışının hükmettiği bir sistemin kalıcı ve faydalı olması mümkün olur mu?
Millî eğitim sisteminde neredeyse her 5 ya da 10 yılda bir değişiklik yapılması sistemi içinde çıkılmaz hale getirmiyor mu?
Ne yaparsanız yapın, yapmadan önce 900 defa ölçün ki sonra bu kararlar değiştirilmek mecburiyetinde kalınmasın...