Hak, hukuk ve adalet mücadelesi belki de kıyamete kadar devam edecek bir mücadeledir. Çünkü her dönemin kendine göre ‘müstebit’leri ve yine kendine göre ‘hakkı tutup ayağa kaldıranlar’ı vardır.
Merhum Mehmed Akif Ersoy’a “Zülmü alkışlayamam” dedirten bir sır vardı her halde. Hatırlanacağı üzere “İstiklal Marşı Şairi” Mehmed Akif şöyle der: “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;/ Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem./ (...) Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,/ Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!/ Adam aldırmada geç git!, diyemem aldırırım./ Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! (...)”
“Konuşan Türkiye” hedefi, ideali ve tartışması her zaman için geçerli olmuştur. Fakat konunun ‘manşet’lere taşınması 1980 darbesine ve darbecilerine karşı başlatılan siyasî itirazla kabul görmüş. Her darbe döneminde olduğu gibi o günlerde de ‘konuşmak’, daha doğrusu ‘idarecilere muhalif görüş beyan etmek’ fiilen suç olarak görüldü. Buna karşılık “Konuşan Türkiye” diyenler konuştu ve uzun dönemde böyle diyenler haklı çıktı.
Aradan yıllar geçti, az gittik uz gittik; iktidarlar değişti ve Türkiye yine benzer tartışmalara gelip dayandı. Son zamanlarda fikir beyan etmek, iktidarın hoşuna gitmeyen yayınlar yapmak tehlike olarak görülmeye başlandı.
Tabiî ki Türkiye’yi idare edenlere sorulsa “Bu günkü kadar serbestlik hiç olmadı” derler ve diyorlar. Bir yönüyle doğrudur; çünkü iktidara destek olanlar ‘muhalif’ gördüklerine karşı her türlü söz söyleme imkânı buluyorlar. Hatta ve hatta, muhalif milletvekillerine ‘hakaret’ edenler bile icabında el üstünde tutuluyor. Daha da ileri gidip, fiilî müdahale edenlerin bile hak ettikleri adil cezaları almadıklarına kamuoyu şahit. Bu bakımdan iktidar yanlıları için hürriyetlerde bir sınır yok.
Peki, iktidarı eleştirenler için bu anlamda bir ‘fikir ve ifade hürriyeti’ var mı? Keşke olsa... İktidarı destekleyenlerin ‘muhalif siyasetçiler’ hakkında yazdıkları ve çizdikleri sebebiyle haklarında soruşturma ya da dâvâ açıldığına pek rastlanmıyor. Elbette açılmasın, fakat aynı ‘hürriyet’ iktidarın icraatlarını tenkit edenler için de icap etmez mi?
İş dünyası temsilcilerinin yaptığı bir konuşma için anında soruşturma açılması “Konuşan Türkiye”ye hizmet eder mi? Elbette hiç kimse hiç kimseye hakaret etmesin. Fakat “Ekonomi iyi değil. Sıkıntılar var. Bu sıkıntılar çözülsün” mealindeki eleştirilerin ‘hakaret’ gibi yorumlanması uygun mudur?
Ne olursa olsun, hakaret olmamak şartıyla herkes konuşabilmeli ve bundan dolayı da mahkeme kapılarına sürüklenmemeli. Ayrıca siyasetçi ve idarecilerin ‘ağır eleştiriler’e de tahammüllü olması icap ettiği, uluslararası hukukun da dikkat çektiği bir konu olduğu unutulmalı.
Türkiye’nin sıkıntılarda çıkış yolu, “Konuşan Türkiye”yi temin edebilmekten geçer vesselâm.