Son zamanda iktidarın adalet takkesini düşürüp altındaki zulüm kelini gösterme işini sadece siyasî muhalefet yapmıyor. Toplumsal kurumlar ve sivil inisiyatifler de ses vermeye başladı. Bu güzel.
Ama konuşanın yandığı da bir gerçek.
“Sen yanmazsan, ben yanmazsam …” kuralı burada da işliyor.
“Bana dokunmayan yılan …” meselindeki yılanın yılan olduğunu herkes görüyor.
Ve yılanın öldürülmesi gerektiğini herkes biliyor.
Mesele riske girmek girmemek meselesi.
“Madem bana dokunmuyor, …” diyenler riskten uzak durdukları için böyle düşünüyorlar.
Ama soka soka gelen yılanı görenin artık harekete geçmesi lâzım. Uyanmayanları uyandırmak için bir kişi bile yeter.
*
Sözcü’nü haberi şöyle:
“Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD), Türkiye’de son dönemde yaşananlara dair açıklamalarının etkisi sürüyor. TÜSİAD, YİK Başkanı Ömer Aras’a soruşturma açılmasının ardından iş dünyası bu durumu konuşur oldu. Antalya’da Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu (TUSAF), ‘Sürdürülebilir Gelecek: İklim, Su, Tarım’ temasıyla düzenlediği 19. Uluslararası Kongre ve Sergisi’nde, basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Türkiye Un Sanayicileri Federasyonu Başkanı Haluk Tezcan, yaşananlara dair değerlendirmesinde, ‘Adalet hepimize lazım. Söylediklerimizde art niyet aranmamalı.’ dedi.”
Haluk Tezcan ayrıca şunları söylemiş:
“Bizler bu ülkenin paydaşı ve Sivil Toplum Kuruluşuyuz. Ülkemizin geleceği için çalışıyoruz, bu ülkenin sanayicisi olarak doğruya doğru, yanlışa yanlış dememiz gerekiyor. Ümit ederiz ki hükümetimiz bizlerin söylediklerinin ülkemiz ve ekonomimizin geleceği için söylediğimizi düşünür, bir art niyet aramaz. Söylediklerimiz hükümetimize bir ev ödevi niteliği taşır. Biz her partiye eşit bakarız, her siyasî görüşten sanayicimiz var.”
Bu kadar yumuşak konuşunca, sadece övgüden hoşlanan hükümetin ve onun sopası haline gelen yargının art niyet aramayacağını varsaymak yanlış olur. Bu yumuşaklık iktidarsever muhalefetsavarların kalbini yumuşatmaz, sadece sopayı -belki biraz- yumuşatır o kadar.
İnşallah yanılıyoruzdur.
*
Bugün “Hukukun Temel Kavramları” adlı ders kitabımızın dokuzuncu baskısında yer alan dört paragrafı aynen paylaşalım:
Demokratik devlet, fikir özgürlüğünün, fikirleri yayma özgürlüğü anlamına geldiğini kabul eder ve bu amaçla propaganda özgürlüğünü benimser. Devletin her tür fikir ve ideoloji karşısında tarafsız kalması ve insanları serbest bırakması demek; kişilerin, bireysel olarak ya da örgütlenmek suretiyle fikirlerini serbestçe yaymaları için gereken özgürlük zeminini oluşturacak hukukî düzenlemeleri yapması demektir. Anayasayı ve anayasal düzeni değiştirmeyi teklif eden fikirler dahi bu anayasal korumadan yararlanır.
Böylece anlaşılmaktadır ki; demokratik devlet, fikirlerinden dolayı kimseyi cezalandırmaya yönelmez. Ancak yazı ile ya da sözle başkalarına hakaret etmek fikir açıklama değildir ve suçtur. Yine, yazı yazarak ya da konuşarak; halkın çeşitli kesimleri arasında düşmanlıklar kurmaya veya yaymaya çalışmak ya da suçu övmek veya başkalarını suça teşvik etmek de fikir açıklaması olarak değerlendirilmez ve cezalandırılır.
Propaganda ile terörün farkını da ortaya koymak gerekir. Anayasal düzeni silâh zoruyla değiştirmeye çalışmak ya da bu amaçla kurulan örgütlerin savunuculuğunu yapmak propaganda hakkı kapsamına girmez. Silâhlı ya da baskı ve şiddete dayalı bütün hareketler terör suçudur. Terör hareketlerini yapmak üzere kurulan örgütleri desteklemek de bir suça destek olmak ya da suçu teşvik etmek anlamındadır. Bu davranışlar fikir özgürlüğü kapsamında değildir ve asla himaye edilemez.
Demokrasi kendisine ve devlete yönelen silâhlı baskı ve tehditleri meşru muhalefetten ayırmalı ve önlemelidir. Bunu yapmak, aynı zamanda silâha başvurmayan her tür propagandaya da gerekli özgürlüğü tanımak demektir. Çünkü terör, fikir özgürlüğünün ve bunun şartı olan propaganda hakkının baş düşmanıdır.