Değil tabiî. Bunu hem kendi sözlerinden, hem de, bizlerle yaptığı muhaverelerden biliyoruz.
Yeni Asya, matbuat dünyasına, Üstadın has talebelerinin tesis ve teşvikiyle çıkmıştır. Maksadı ise; en başta Risale-i Nurların matbuattaki lisanı olmak. Sonra da, aziz milletimizin dinine, imanına ayna olmak. Din ve millete yapılacak her türlü haksızlık ve fiilin karşısında durmaktır.
İlk neşir hayatına atıldığı, 21 Şubat 1970’den, 56. hizmet senesine girdiği bugüne kadar, hiç yolundan şaşmamış, müntesiblerini de, bîiznillâh, şaşırtmamıştır. Çünkü Yeni Asya, muvazenesini, ölçülerini, asrımızın büyük Kur’ân tefsiri, Risâle-i Nurlar’dan almaktadır. Onun için hata payı azdır. Elli altı sene önce ne söylediyse, bugün de aynısını söylemektedir. Bunun, canlı şahidlerinden biriyim. İlk senelerinden beri, hem yazarı, hem de müdavimi olarak söylüyorum. Ayrıca, benim de Yeni Asya ile en büyük ortak noktam, ikimizin de, aynı sene Risale-i Nur hizmetine intisab etmemizdir.
Yeni Asya’nın, ilk başından bugünlere kadar böyle gelmesinin en büyük sebebi de, rahmetli Mehmed Kutlular Ağabeydir. O, hayatını, nur dâvâsının sesi, Nurcuların dünyadaki tek gazetesi olan yeni Asya için feda etmiştir. Fakat hiçbir zaman da; “Ben varsam Yeni Asya var. Veya ben demek Yeni Asya, Yeni Asya demek ben demektir!” diye de, bir sahiplenme içine girmemiştir. Bunu, kendi ifadesiyle, şöyle tesbit etmiştir: “Yeni Asya camiası, lidere değil, inanç ve fikir temeline bağlı bir topluluktur. Ben, bu camianın, lideri değil, neşriyat hizmetlerinde, vazifelendirdiği bir mensubuyum.”
Kahraman Kutlular Ağabeye de, böyle bir civanmertlik yakışırdı. Birçok sohbetlerimizde, buna yakın ifadeleri olmuştur. Düşmana karşı heybetli, dostlara, kardeşlerine karşı da merhametli idi. Vefat ettiğinde yazdığımız makalelerin birinde, onunla olan bir muhaveremizde yaptığımız konuşmaları nakletmiştim. (https://www.yeniasya.com.tr/osman-zengin/kutlular-agabeyle-hatiralarimiz_540382) bu makaledeki bahis şöyleydi: “Bir ara gazetede tesettürsüz ve çok da hoş olmayan bir reklâm çıkmıştı. Ben, hemen Kâzım kardeşi aradım, ona söyledim. ‘Reklâmlarla ben ilgilenmiyorum, patrona (Kutlular Abi yani) söyle!’ dedi. Aradım, rahmetli Mehmed Özkan’ın Gölcük Yaylası’ndaki yazlığında imiş, söyledim. “Kâzım’ı ara!” dedi. Az evvel aradığımı söylemedim, “tamam” dedim. Aradığımı söylemedim, ama kendimi de gülmemek için zor tuttum. Tabiî, ikinci defa Kâzım kardeşi aramadım, biraz bekledim. Aradım tekrar, “Kâzım kardeş, sana havale etti” dedim. Biraz mülâtefe ettik, tabiî bizim ikimizin arasındaki konuşma tarzımız biraz değişikti. İşte, biraz ileri geri yapınca, söz oraya geldi ve dedim ki “Yani ağabey, sen bize diyorsun ki, ‘Seni kılıçlarımızla düzeltiriz’ öyle mi?” hiç tereddüt etmeden, “aynen kardeşim, bu gazete de sizin bu cemaat de sizin” dedi. Mert ağabeyim, başka bir cemaatte olsa, bu şekil hitaplar mümkün olur muydu?”
İşte, bu kahraman, mert ağabeyimiz, gazetenin hizmetçisi fakat gazete, onunla hemhâl olmuş değil, o olmazsa, gazete, yattı, battı fikrinde hiç olmamıştır.
Evet, bu vesileyle Yeni Asya’mızın, 56. şanlı hizmet senesini tebrik eder, nice hizmet senelerine vâsıl olmasını niyaz ederim.