Evet, bir paşa efendi ”Bin sene sürecek” demişti. Bin sene sürmeden, onlar süründü o başka…
Ama bu, millete, dine yapılan alçak harekât da aziz milletimiz üzerinde, derin bir iz bıraktı. Ve 28 senedir unutulmadı, seneler geçse de, unutulacak bir alçaklık değildir.
O günler aklımıza geldikçe, hâlâ, yapılan bu haksızlığın ve zulmün rahatsızlığını hissediyoruz. O gün ben, arazide iş kontrolü yapıyordum. Bir ara, radyoyu açtık. Baktık, haberlerde şok bir anons!”28 Şubat hâin hareketi” yapılmış, milletin, yine anası ağlatılmıştı. Sadece anası olsa iyi. Bacısı, kızı, hanımı ağlatılmıştı. O günü tâkib eden zaman içerisinde, İslâmın şiarı olan (hakikî mânâdaki) başörtüsüne, başörtülülere karşı, harb ilân edilmişti.
Ve Bursa’da, “pilot okul” olarak, Anadolu İmam Hatib Lisesi, liseden de, kızımın okuduğu sınıf seçilmişti. Normalde, usuldendir, ders esnasında, kapı çalınmadan sınıfa girilmez. Fakat o günkü Bursa valisi Orhan Taşanlar ve ekibi, “pat!” diye kapıyı açıp, kızların sınıfına baskın yapmıştı. Tabiî neticede, başörtülerini çıkarttırma operasyonları… (Taşanlar, daha sonra, zannedersem 2002 seçiminde DYP’den milletvekilliği adaylığı için müracaat etmiş, Bursa’da yaptığı bu başörtü düşmanlığı fiillerinden dolayı, milletten gelen infiâl neticesinde, o zamanki DYP Genel başkanı, onu veto etmişti)
Çocuklarımız çok zahmet çekti, zulüm gördü. Bizler çok yorulduk. Mübarek Ramazan günü, sahurdan sonra okula gidiyor, çocuklarımıza moral vermeye çalışıyorduk. Fakat alçaklıkta had-hesab tanımayan 28 Şubatçılar, Yunan’ın yapmadığını, kendi milletine yapıyordu. Kızların başları zorla açılmaya çalışılıyor, Tahsil hayatlarına tahdit getirilip, mânia koyuluyordu.
Bir gün sabah okulun bahçesinde iken, oraya gelen polis ekibinin başındaki sivil herif, hepimizin duyacağı şekilde “Siz de kızlarınızı diskoteğe götürün!” demez mi? Artık, dişlerimizi gıcırdatıyoruz. Nurların üzerimizdeki tesiri olmasa, eski hâlimiz olsa, her şeyi göze alır, o lâfları ona yuttururdum ama işte, sabır, sabır, sabır… Vatan evlâdı Anadolu çocuğu, polis memurlarının bazılarının da buna canı sıkılmıştı. Birine ismini sordular. Normalde, bu gibi şeyde söylenmez, ama işte o memur da, canı sıkılanlardan olduğu için söyledi. “Serdal Ortaç” dedi. Bir şarkıcının ismi ile bir harf farkı olduğundan unutmamıştım.
Tabiî, kızlar, idare mahkemesine müracaatla hakkını arıyor. “Sabri Bey” isminde bir hâkim, sağduyu ve adîl hakperestliğini kullanıp, birçok kızın hakkını iade edince, Çevik Bir bundan haberdar oluyor. Ve adama telefon edip, en galiz küfürlerle tehdit ediyor. Daha sonra adamcağız, emekliye ayrılmak mecburiyetinde bırakılıyor. Zulmün ve haksızlığın, bini, bir para.
Okuldan mezun olabilen kızlar, sadece ilâhiyata kanalize edildiğinden, ilâhiyatın puanı neredeyse, tıb fakültelerini geçmişti. Çocukların ekserisi, psikolojik rahatsızlığa girmişti. Hatta bir kızcağızın kafası, öyle dalmıştı ki, kaldırımdan karşıya geçerken, fark edemediği bir vasıtanın çarpması neticesinde ölmüştü.
Kız çocukları çaresiz, ne yapacaklarını bilemiyor… Okuma hevesi olanların yüzüne, kendi öz vatanlarında, kapılar kapanıyor. O arada, Süleyman Demirel, kendi felsefesine münâsib olmayan bir söz sarf ediyor: “Başörtüsü ile okumak isteyen Arabistan’a gitsin!” diye. Te’vile sebeb olan bu söz üzerine, bazı veliler, buna tersten bakıp, kızlarını, Mısır, Ürdün vs. gibi Arab memleketlerine okumaya yolluyorlar.
Ankara’dan, kadîm bir arkadaşımın oğlu, Bursa, Işıklar Askerî Lisesinde imtihana girecekmiş. Müracaat evrakları içinde, çocuğun annesinin resmini de istemezler mi? Arkadaşım şaşırıyor. Böyle şeytanî bir alçaklık olur mu? Tabiî, arkadaşım anlıyor. Annenin başörtüsü var mı, yok mu? Onu kontrol edecekler. Arkadaş da, başı açık olan sekreterinin (müsaadesiyle tabiî), resmini koyuyor. Çocuk, annesiyle beraber bize geldiler, bir-iki gün misafir ettik, imtihanlara girdi, ama tabiî, kazandırmadılar. Onların, derin taharrileri galip geldi.
Evet, 28. senesinde, 28 Şubat hâin hareketi için yazılacak çok şeyler, hatıralar var da, bu sütunları fazla işgal etmek istemiyorum. Cenab-ı Hak, bu aziz millete, bir daha öyle, meş’um, hâin günleri yaşatmasın! Millete musallat olan o alçakları da hem dünyada, hem ukbada, rezil-rüsva eylesin!