“Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan tiksindiniz. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edendir.”1
“Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır. Eğer o söylediğin şey kardeşinde varsa gıybet etmiş, şayet yoksa ona iftira etmiş olursun.”2
“Bir gün Hz. Âişe Peygamber Efendimize (asm), eşlerinden birinin kısa boylu oluşundan söz edince Allah’ın elçisi bu sözden hiç hoşlanmadı ve şunları söyledi: ‘Âişe! Öyle bir söz söyledin ki, şayet o söz denize karışsaydı onun suyunu bozardı.”3
“Mi’rac’a çıkarıldığımda bakırdan tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan bir topluluğun yanından geçtim. ’Ey Cebrail! Bunlar kimlerdir?’ diye sordum. ‘Bunlar, gıybet etmek suretiyle insanların etlerini yiyenler ve onların şeref ve namuslarıyla oynayanlardır’ cevabını verdi.”4
“Gıybet, ehl-i adavet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silaha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zat demiş: Yani, ‘Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silahıdır. ’Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.”5
Dipnotlar:
1-Hucurât Suresi:12.; 2-Müslim, Birr 70; 3-Ebu Davud, Edeb 35; 4-Ahmed b. Hanbel, Müsned, III,224; 5-Mektubat, s. 267.