“Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet…”1
İhlâs büyük kuvvetlerden biri değil, en büyük kuvvettir. Ne kadar ihlâsı yaşayabilirsek o ölçüde kuvvetli olacağız. Modern insan ve nefsimiz bu hakikati kavramakta zorlanabilir. Zira şu ana kadar yapılan kuvvet tanımları İhlâs Risalesi’nde nazara verilen hususlardan oldukça farklıdır. Kuvvetin ana bileşeni olarak ehl-i dünya farklı argümanlarla ortaya çıktığına şahit olmuşuzdur. Kimine göre en kuvvetli “En çok paraya sahip olandır” Kimisi fiziksel gücü ölçü alır. Kimine göre ise makam-mevki ne kadar büyükse o ölçüde kuvvetlidir.
Risale-i Nur Külliyatı’ndaki atıflar ise çok farklıdır. Zira kuvvet olarak para, makam, fiziksel gücü baz almaz. İhlâsımız oranında kuvvetimiz olduğu nazara verilir. İhlâsın kuvvetle olan ilişkisi, ehemmiyeti ve kıymetli sebebiyle İhlâs Risalesi’nde ayrı bir düstur olarak ele alınır: “Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz.”2
Bu düstur kuvvetin en iyi izahını ortaya koyar. Hatta “Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlâs ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar”3 şeklindeki ifade de yanlış yolda olanların dahi samimi gayretlerinin boşa gitmediği nazara verilir. Yani sadece helâl değil, haram yöndeki gayret de karşılıksız kalmaz.
Haram noktadaki çaba karşılıksız kalmazken, elbette helâl noktadaki gayret çok daha hızlı netice alınmasına vesiledir. Tarih sahnesindeki müteaddit vakıa bu hakikati doğrular. Müslümanların çoğu savaşta asker ve teçhizat bakımından az olmasına rağmen ihlâsla gayretleri zafer kazanmalarına vesile olmuştur. Mute Savaşı’nda üç bin kişilik İslâm ordusunun yüz bin kişilik (bir rivayete göre iki yüz bin kişi) Bizans ordusuna mağlup olmaması meselemiz açısından son derece manidârdır.
İman ve Kur’ân hizmetinde olanların kuvvet mevzusunda alacağı çok ibretlerin olduğu aşikârdır. Sayı, imkân gibi bizim üzerimize vazife olmayan hususlara aldanmamalıyız. Zira maddiyat insanı aldatır. Hizmet eden, ihlâsı yakalayan niyet ve ruhtur. Bu sayede nice az kişiler çok hükmüne geçmiş ve iman hizmetinde muvaffak olmuşlardır.
Risale-i Nur’daki tüm örnekler şahs-ı manevî üzerinedir. “Ben!” “Biz” olduğunda Cenab-ı Hak hadsiz bir kuvvet verir. Üç elif artık üç değildir. İttihad ettikleri için yüz on bir kuvvetindedir. Dört kere dört artık on altı değildir. Dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetindedir.
Üstad’ın, Barla ve İstanbul hizmetlerini mukayese ettiğinde arada yüz kat fark olduğunu nazara vermesi yoruma hacet bırakmıyor. Sayı ve sonuç odaklı değil, rıza-i İlâhî odaklı gayret elzemdir. Kuvveti maddede değil, manada, ihlâsta aramalı ve yaşamalıyız vesselam…
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 274.
2- Lem’alar, s. 277.
3- Age.