İhlâs’ın dokuz alt başlığından ilki “esas” üzerinedir. Bir şeyin özünü oluşturan şey, ana öğe, temel, doğru biçim, gerçek yön, gerçek biçim gibi manalara gelen esasın ihlâs tarif edilirken ilk başta zikredilmesi cây-i dikkattir. Mühim olduğu ayrıca belirtilir. Hatta mühimlerden biri değil de en mühim denilmesi esasların zirvesinin ve en önemli adresinin ihlâs olduğunu gösterir.
Dünyevî işlerle başlayarak anlamaya çalışalım. Hangi işi yaparsak yapalım muvaffakiyetin ön önemli şartı samimiyetle, ihlâsla gayret etmektir. Bu emek, başarının olmazsa olmazı yani esasıdır. Bu esası doğru anlayanlar işlerinde lakayıt bir tavır takınamazlar.
Bir meslekte terakki etmiş, duayen olarak anılan kişilerin de biyografileri incelendiğinde samimi gayretleri hemen göze çarpar. Ne kadar zeki olursa olsunlar başarılarının en önemli esası olarak samimi gayreti nazara verdikleri görülür.
Bu hakikat bir meslekte olduğu gibi dünyevî tüm amellerimizi de kapsar. En basit bir işte dahi samimi gayret başarının esasını oluşturur. Hatta şerdeki gayretin bile boşa gitmediğini tarih sahnesindeki Firavun, Nemrut, Cengiz Han, Hitler, Stalin gibi eşhas-ı mühimmede müşahede edebiliyoruz.
Temelsiz bina düşenebilir miyiz? ya da Köksüz ağaç? Temel bina için ve kök ağaç için ne mana ifade ediyorsa dünyevî ve uhrevî hizmetlerde ihlâs o manayı temsil eder.
İbadet veya hizmetlerdeki çokluğun ihlâs esasına riayet edilmediği takdirde herhangi bir kıymeti yoktur. Hatta kişinin ciddi zarar görmesine sebeptir. İmandan sonra en önemli hakikat olan namazı düşünelim. Namaz ibadeti Allah için yapılmazsa o namaz sevap yerine günah getirmez mi? Namaz kılarak günaha girilmiş olmaz mı? Bu niyetle devam edildiğinde hem dünyada hem de ahirette pişman olunacak bir vaziyetle karşılaşmak kaçınılmazdır. Zira ihlâs esasına riayet edilmediğinde Kur’ân’da da nazara verilen hüsrana düşülecektir.
O halde başlangıç noktamız niyet olmalıdır. İç dünyasını, niyetini rıza-i İlâhî rotasına oturtmadan harekete geçmek hayırlı bir netice vermeyecektir. Pratikten önce teoriğin doğru, esaslı bir zemine yerleşmesi şarttır. O zemin ise ihlâs’tır. İhlâs’tan daha mühim bir esas olmadığı gibi alternatifi de yoktur. Yani ihlâssız olayım ama yerine de şu güzel hasletleri yapayım deme lüksümüz yoktur. Burada kıymeti, ehemmiyeti ortaya koyan ve Allah katında makbuliyeti belirleyen alternatif zannedilen kavramlar ya da çokluk değildir.
“Risale-i Nur dünya işlerine alet olamaz, dünya işlerine siper edilmez. Çünkü, ehemmiyetli bir ibadet-i tefekküriye olduğu cihetle, dünyevî maksatlar onunla kasten istenilmez; istenilse, ihlâs kırılır, o ehemmiyetli ibadet şekli değişir.”2
Mezkûr pasaj ise, uhrevî hizmet yaparak ahireti düşünen Risale-i Nur talebelerinin ihlâs tutumuna dikkat çeker. Dünyevî maksatların zehir hükmünde olduğunu ve esası sarstığını müşahede ediyoruz. Bu vahim vartalardan kurtulmanın çaresi ihlâsı esas tutmaktır, vesselâm…
Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 274.
2- Kastamonu Lâhikası, s. 272.