28 Şubat post-modern darbesi, yalnızca siyasî arenada bir darbe olmanın ötesinde, ülkemizin toplumsal hafızasında derin yaralar açan bir manipülasyon süreciydi.
Bu sürecin en acı gerçeklerinden biri; Demokrat Partinin tarihî kimliğinin sistematik olarak unutturulması ve köklü merkez sağ seçmen kitlesinin, yıllardır bu partinin temsil ettiği değerlere ve geleneğe olan bağlılıklarından koparılmasıdır.
O dönemde uygulanan antidemokratik stratejiler, Demokrat Partinin adının ve mirasının hafızalardan silinmesi için her türlü yöntemin kullanıldığı bir süreç olarak öne çıkmaktadır. Tarihî belgeler ve o dönemin tartışmaları, bu silinme çabalarının yalnızca ideolojik bir yenileme değil, aynı zamanda seçmenlerin bilinçaltında var olan siyasî kimliklerin hedef alındığına işaret eder. Demokrat partinin yerine, millî görüşün yenilikçi kanadı öne çıkarılarak, merkez sağ seçmenin siyasî tercihleri yeniden şekillendirilmiş; bu süreç, merkez sağ seçmenlerin demokratik mirastan soyutlanmasıyla sonuçlanmıştır.
Bu strateji, yalnızca siyasî bir hesaplaşmanın ötesinde, toplum hafızasını yeniden yazma ve kimlikleri yeniden inşa etme çabasıdır. Demokrat Partinin yıllar boyunca temsil ettiği, hürriyet, demokratikleşme ve çoğulculuk gibi değerlerin sistematik olarak geri planda bırakılması, merkez sağ seçmenin köklerinden koparılması demektir. Böylece, seçmen kitlesinin tarihî şuuru sarsılmış, yeni siyasî akımlara yönelmesi sağlanmış ve geleneksel demokratik miras, yerini antidemokratik söylemlerin ve alternatif kimlik projelerinin gölgesine bırakmıştır. Ancak bu süreç, unutulmamalıdır.
Demokrat Partinin unutulması, aynı zamanda merkezin, toplumun gerçek siyasî ve kültürel değerlerinin de yok sayılması anlamına gelmektedir. Merkez sağ seçmenin, tarihî olarak inşa edilmiş demokratik mirasına sahip çıkması, gelecekte benzer manipülasyonların tekrarlanmasını önleyecek en güçlü dayanaktır. Çünkü bu miras, sadece bir siyasî partiye ait olmakla kalmaz; aynı zamanda hür düşünce, katılımcılık ve eleştirel tartışma gibi temel demokratik değerlerin de ifadesidir.
Günümüzde, 28 Şubat’ın oluşturduğu bu derin yaralar hâlâ tazeliğini korurken, Demokrat Partiyi hedef alan toplum hafızasından silme gayretlerini akim bırakmak, ve merkez sağ seçmenin asıl siyasî mirasına yeniden kavuşması, demokrasinin temel taşlarını korumak adına elzemdir. Siyasî arenada uygulanan her türlü hesaplaşma, yalnızca mevcut iktidarın gücünü pekiştirmeyi değil, aynı zamanda halkın tarihî kimliğini, şuurunu ve hür iradesini de hedef alıyorsa, bu durumun sorgulanması gerekir. Çünkü demokrasi, ancak geçmişin hatalarından ders çıkaran ve tarihî hafızaya sahip çıkan toplumların inşa edebileceği bir gelecektir.
Sonuç olarak, 28 Şubat post-modern darbesiyle başlayan bu süreç, merkez sağ seçmenin Demokrat Partiden koparılmasına yönelik stratejik bir hamle olarak değerlendirilmelidir. Demokrat Partinin unutulmaması, tarihî mirasımızın korunması ve seçmen bilincinin yeniden canlandırılması, demokrasinin korunması için hayatî öneme sahiptir. Toplumun hafızasını ve siyasî kimliğimizi yeniden inşa etmek, antidemokratik uygulamaların tekrarlanmasını önleyecek en güçlü silâhtır.