"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrat misyonun geleceği

Erdal Odabaş
16 Mart 2025, Pazar
Türk siyasetinin son yarım yüzyılı, vesayet aktörlerinin Demokrat misyonu sistematik olarak etkisizleştirme sürecine sahne olmuştur.

Bu süreçte farklı dönemlerde farklı figürler öne çıkarılmış, ancak yöntemler benzer kalmıştır. En dikkat çeken taktiklerden biri, muhafazakâr kitlelerin sisteme entegre edilmesi için “alternatif” akımların teşvik edilmesi ve gerektiğinde yeniden dizayn edilmesidir. 

12 Mart 1971 muhtırasının ardından Demokrat misyonun temsilcileri, iktidardan ve siyasetten uzaklaştırılırken, askerî vesayet yeni bir muhafazakâr alternatif oluşturmak üzere harekete geçti. Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın “Sosyal uyanış ekonomik gelişmenin önüne geçti” açıklaması, toplumdaki muhafazakâr damarların kontrol edilmesi gerektiğini gösteriyordu. İşte tam da bu noktada, vesayet mekanizması, Türk siyasetinde eski bir figürü yeniden sahneye sürme kararı aldı: Necmettin Erbakan. O dönem Kara Kuvvetleri Komutanı olan Muhsin Batur ve 12 Mart sürecinin önde gelen generallerinden Turgut Sunalp’in de içinde bulunduğu askerî bürokrasi, Erbakan’ı İsviçre’den getirterek Millî Selamet Partisi’ni (MSP) kurmasına zemin hazırladı. Böylece Demokrat misyonun tabanı olan muhafazakâr kitle, vesayetin denetimine giren bir siyasî harekete yönlendirildi. MSP’nin yükselişi, Demokrat Parti’nin mirasını sahiplenen partileri yalnızlaştırırken, 12 Eylül 1980 sonrası süreçte de aynı misyon sürdürüldü. 1983’te Kenan Evren’in açıkça desteklediği Turgut Sunalp’in MDP’si başarısız olunca, bu kez merkez sağın bölünmesi için Özal’ın ANAP’ı sahaya sürüldü. Seksenli yılları ihtilalin dizayn ettiği kulvarda merkez sağ seçmenini manipüle ettiler. Bir on yılı böylece kotarmış oldular. 

Benzer bir senaryo, 28 Şubat sürecinde tekrarlandı. Refah Partisi, beklenmedik bir yükselişle koalisyon ortağı olarak iktidara gelirken, post-modern darbenin ardından siyaset sahnesi yeniden dizayn edilmeye başlandı. Burada ilginç olan nokta, sürecin aktörlerinin, Refah Partisi’nin içinden çıkacak “yenilikçi” bir ekibe yol açmalarıydı. 28 Şubat sürecinin baskıları, “yenilikçi” kanadı ön plana çıkaracak şekilde işletildi. O dönem, mağduriyet ve mizansen söylemiyle öne çıkan bu kanat, aslında sistemin yeni alternatifi olarak parlatılıyordu. Demokrat misyonun mirasına sahip çıkabilecek geleneksel aktörler zayıflatılırken, vesayetin sınırları içinde kalabilecek ve uluslararası sistemle uyumlu yeni bir muhafazakâr kimlik oluşturuldu. Bugün dönüp baktığımızda, demokrat misyonun nasıl adım adım küçültüldüğünü, nasıl küçük parçalara bölündüğünü daha net görebiliyoruz. 12 Mart’ta MSP’nin asker teşvikli olarak sahne alması ile başlayan süreç, 28 Şubat’ta “yenilikçilerin” yükseltilmesiyle devam etti. Böylece muhafazakâr kitle, sistemin belirlediği sınırlar içinde tutulurken, demokrat misyonun asli unsurları etkisiz hale getirildi. 

Şimdi soru şu: Bu döngüyü kırmak mümkün mü? Bunun için önce tarihi doğru okumak, sonra da vesayetin hangi yöntemlerle çalıştığını anlamak gerekiyor. Ancak o zaman Demokrat misyon, yeniden gerçek kimliğiyle siyaset sahnesine dönebilir.

Okunma Sayısı: 256
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı