1800’lü yıllar ve sonrasında dünyamızın her anlamla farklı bir çağa girdiği süreçte, özellikle Müslüman toplumların zahirî mağlubiyetleri ve çağa ayak uydurulamamasının da tesiriyle dinimize karşı başlatılan tahrip; hatta ortadan kaldırma hamleleri ve projelerine karşı iman ve Kur’an davasının sürdürülmesi kaçınılmaz bir durum haline gelmiştir.
İşte tam da bu dönemde Kur’ân’ın her çağda insanlığı tenvir edecek hakikatlerine ihlasla sarılan ve doğru İslâmiyet’i yaşayan Müslümanlar ortaya çıkmışlar. Bunların en başında da hayatının şehadetiyle Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri gelmektedir. İngilizlerin ölüm fermanına, türlü türlü baskı ve tazyiklere, yeni dönemde ise her türlü sürgün, işkence, tutuklama, zehirleme gibi hadiselere karşı iman-Kur’ân davasını ihlâsla sürdürmüştür.
1900’lerin sona ermesi ve 2000’ler ile yeni sosyolojik gerçeklerle yüzleşen dünyamızda ise şahıs eksenli hizmetlerin ve yönetimlerin devrinin tamamen bittiğini, bu şahıs endeksli hareketlerin artık müsbet netice alamamaları ile müşahede ediyoruz. Devletler yönetimlerini çoktan meclislerine, şirketler yönetim kurullarına, vakıflar heyetlerine devrettiler. Medyada şirket yüzü olarak gösterilen en büyük şirket sahiplerinin bile dönüp yönetim kurullarına dahil olduklarında sadece bir oyları var.
Bediüzzaman Said Nursî hazretlerinin ısrarla vurguladığı şahıs eksenli hakimiyetlerin sona erdiği hakikatini ve bu tarz şahıs bazlı yönetim ve hareketlerin olumlu gelişmelere vesile olamayacağını şu çok önemli iki sözü ile her alanda müşahede ediyoruz. “Şu zaman cemaat zamanıdır, şahıs zamanı değil.”1 “Bundan sonra her meselemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı manevisini temsil eden has şakirtlerin ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var.”2
Dolayısıyla ahir zamanda iman-Kur’ân mücadelesinin bir temsilcisinin kendi şahsını nazara vermeyerek bir heyetin hâkimiyetini kabul etmesi ve kendisinin de yalnızca bir oy hakkı olduğunu belirtmesi, bizlere çağa ayak uydurabilmemiz açısından ibretlik bir örnek teşkil ediyor.
Artık asrımızdaki yönetimlerde ve hareketlerde “O istedi yaptık,” “O söyledi kabul edilmeli” gibi ifadelerdeki “O” zamirinin karşılığı harfin içinin de olduğu gibi boş. Dolayısıyla başta ülkemiz olmak üzere Âlem-i İslâmda; en karizmatik bir şahıs dahi olsa heyet dahilinde yalnızca bir oyu olduğunu unutmadan meclislerin, heyetlerin yönetimine itimat etmeli ki çağa ayak uydurularak maddî ve manevî yükseliş sağlanabilsin.
Dipnotlar:
1- Mektubat 29. Mektup Sy. 517
2- Emirdağ Lahikası Sy. 260