Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin iman-Kur’an davasında geçirdiği çalkantılı hayatı tarafsız bir nazarla ve insaf düsturuyla inceleyen herkeste hayranlık uyandıracaktır.
Küçük yaştan itibaren geçirdiği ilim tahsili maceraları, genç yaşında İstanbul’daki şahane faaliyetleri, padişah ve devrin âlimleri ile olan münasebetleri, 1. Dünya Harbi’nde bir milis alayını yönetmesiyle tahakkuk eden komutanlık yönü ve cephede Ruslara karşı harika mücadelesi, ardından esir düşmesi, tekrar İstanbul’da İngilizlerin kendisi hakkındaki ölüm fermanına karşı onlarla mücadele ederek halkı millî mücadele adına cesaretlendirmesi, Birinci Meclis ile birlikte Ankara’da bulunması ve meclisteki faaliyetleri, ardından yeni dönemle birlikte başlatılan sürgünler, tazyikler, mahkemeler, zehirlenmeler, türlü türlü baskılar…
Bir insan bir ömre ancak bu kadarını sığdırabilir denilecek nitelikte her bir dönemde kilit hükmünde hadiseler yaşamış. Ve bu yaşanan hayat, “Risale-i Nur” adında Kur’an’dan süzülen nurlu bir meyveyi vermiş. Üstad Hazretlerinin tüm bu zorlu süreçlere, savaşlara, imkânsızlıklara, baskılara, zulümlere, işkencelere, sürgünlere rağmen bu eserleri telif edebilmesindeki ve dünyanın her yerinden milyonlarca insanın bu eserlerden samimane istifade ederek bağlanmasındaki sır nedir? Üstad Hazretleri bu sırrı hiçbir zaman kendi kabiliyetine ve marifetine bağlamamış.
Sadık Nur talebeleriyle birlikte yürüttüğü bu davadaki sırrı “ihlâs” olarak ifade etmiş. “İhlâs Risalesi” olarak müstakil bir yer teşkil eden Risale’nin düsturlarına uyulduğunda ne gibi güzel neticelerin, uyulmadığında ise ne gibi fena durumların ortaya çıkabileceğini örneklerle mektuplarında açıklamış. İhlâs Risalesi’ndeki düsturlara atıf yapılarak aktarılan şu husus ise bu davadaki sırrın devamı için oldukça kritik bir husus: “Siz, birbirinize en fedakâr, nesebî [soy yönünden] kardeşten daha ziyade kardeşsiniz. Kardeş ise, kardeşinin kusurunu örter, unutur ve affeder.”1 Yani net bir şekilde görülüyor ki bu davaya gönül verenler arasında kan bağıyla gelen kardeşlikten daha ziyade bir kardeşlik hükmetmeli ve bu çerçevede münasebetler kurulmalı. Aksi halde bu davanın muvaffakiyetine vesile olan sırrı incitme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliriz. Cenab-ı Hak bizleri muhafaza eylesin ve İhlâs Risalesi’nin sırlarıyla düsturlarını hayatımıza tatbik edebilmemizi nasip etsin. Âmin.
Dipnot:
1- Şualar, s. 376.