Yazımıza düşündüğümüz başlık, Ramazan-ı Şerife saygı idi. Daha önceki Ramazan’da bu başlığı kullandığımızdan, demokrasi meselesi öne çıktı.
Dine hürmet, dindarlara saygı ve dinî hayatın toplumda yer bulmasını ancak demokrasilerde konuşabiliriz. İstibdatın hâkim olduğu cemiyette, bunlardan bahsetmenin abesle iştigal olduğunu biliyoruz. İnsanı merkeze alan, ferdin hakkını topluma feda etmeyen, insaniyet ve hukuk cihetiyle insanları adalet divanında eşit tutan, millet ve devlet hürriyetinin fertlerin hukukundan meydana geldiğini asla unutmayan bir idare biçiminde bahsediyoruz. İsimler pek önemli değil… Böyle bir yönetim tarzına isterseniz cumhuriyet veya demokrasi… İsterseniz hilâfet veya şeriat deyin… İnsanı yüceltirken; insan için yaratılan tabiatı, hayvan/bitkileri, çevreyi ve Herşeyi yücelten bir anlayışın ismi önemli değil.
Hürriyet olmadan insaniyet olmaz. Demokrasi ise hürriyetin korunup geliştirildiği bir siyasî düzendir. İnsaniyetin gereği olarak inançları, zevkleri, tarih/kültürü ve değerleri de vardır. Ve orada herkes karşısındaki kimliğe büyük değer verir. Kimlik derken yalnızca insanı kastetmiyoruz. Hayata mazhar olan her şey… Müslümanlar, yaratılışlarına sebep olarak imanlarını ve imanın gereği olan ibadetlerini bilirler. Zira Kur’ân’da yaratıcıları onlara; sizi Beni tanıyasınız, size verdiğim şu sayısız nimetleri anlayasınız ve şükrünüzü Bana ibadet olarak takdim edesiniz diye yarattım, diyor. Mesajını Kur’ân suretinde insanlığa gönderen Allah, zaman olarak da, Arabî aylar olarak bildiğimiz aylar arasında bulunan Ramazanda, tüm insaniyeti temsilen Peygamberimize bildirmiş. İnsaniyeti temsilen Hz. Muhammed Müslümanlar için ne kadar değerliyse, elindeki ferman/mesaj da o denli değerlidir. Bütün bu olayların cereyan ettiği Mekke şehri ve Kâbe de o denli değerlidir. Allah, kendi mesajını kulu ve peygamberi Hz. Muhammed’e (asm) getiren Vahiy Meleği Hz. Cebrail de o denli değerlidir.
Fakat burada devreye giren bir zaman kavramı var. “ Ramazan ayı”… Diğer zamanlardan o kadar farklı ki… Bağrında taşıdığı değerleri, her yıl o mevsimde yeniden yaratan Rabbimiz; çekirdekten ağaca, hücreden insana, Cennet-i Me’va’daki Kelâm-ı Ezelîden elimizde bizimle konuşa Kur’ân’a, küçücük bir şükürden çıkarak seksen seneye denk gelecek bir teşekküre dönüşecek büyük bir inkılâbın senevî tatbikatına kullarını davet ediyor. Kur’ân ve diğer unsurlar mukaddes olduğu kadar, zaman da mukaddes. Allah; Zatına, peygamberine, Kitabına, Kâbe’sine, Vahy Meleğine ve diğer peygamberlere gösterdiği saygıyı Ramazana istiyor. Bu zamanı diğer zamanlardan ayırıyor. Ve insanların da bunu, sosyal hayattaki sembolleriyle, yaşama biçimleriyle, bu zamanda insanlığımızı oruç ile değiştirip farklı tarzda yaşamamızı istiyor: Alıştığımız hayat biçimini; yemek, içmek, dünya nimetlerinden istifade etmek, uyumak, düşünmek ve söyleme şeklimizi; kendisinin istediği şekilde değiştirmemizi istiyor.
İstemek derken, emrediyor demek istedik. Zira yaratan O, veren O ve bize emreden de O. Kendisine bu yüceltilmiş ve farklılaştırılmış zamanda teşekkür etmemizi istiyor. Yaratılmışların çok çeşidi olduğu halde bizi, en yüksek ve kıymetli derece olan insaniyet mertebesinde yaratmış. Sonra bize sayamayacağımız kadar azalar, nimetler ve güzellikler vermiş. Aldığımız nefesten, midemize giden lokmaya, dilimizin tadlarından, gözlerimize yansıyan renklere/kokulara kadar… Akıl, düşünmek, hayâl etmek, bilmek, hatırlamak ve insana lâyıkça yaşamak… Hangisini sayabiliriz ki… İşte Allah, Ramazan-i Şerifte dünyamızı sırf şükür üretecek bir atölyeye döndürüyor. Sair on bir ayda yapamadığımız şükürleri, işlediğimiz kusurların telâfisini, hayvanî tarafımızı bırakıp insaniyette yükselmemizi, noksanlıklarımızı/ eksiklerimizi telâfi etmemiz için hususî olarak bir şans tanıyor. İnsan olma ve insan olarak bizi gönderen Rabbimize günahlarımızdan tevbe etmiş olarak dönme şansı veriyor, Ramazanı…
Müslümanlar için bayram, bütün ramazandır. Çünkü devamlı kazanıyor, devamlı yükseliyor, devamlı sıhhatine kavuşuyor ve devamlı çok sevdiği Rabbinin huzuruna çıkarak onun fermanını okuyor ve onun sevdikleriyle beraber ona yalvarmak bayram değil mi?
Bütün bunları sosyal hayatımız içinde yapabileceğimizden dolayı; insanî bir yönetime, fert hürriyetlerimize, adalete, sosyal devlete ve zamanların insanca tanzimine olan ihtiyaç ortadadır. Bir Müslümanın çok sevdiği Ramazanını en güzel şekilde değerlendirmesine yardımcı olacak idare, insani idaredir. Hürriyetçidir, demokrattır, adaletperverdir ve cumhuriyetçidir.