"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Evimize her gün bir hatm-i şerif girsin mi?

Şükrü BULUT
26 Şubat 2025, Çarşamba
Nasıl “Girmesin” diyebiliriz ki? Efendimiz Aleyhissalâtuvesselâm, her Kur’ân harfine mukabil on sevabın verildiğini söylüyor.

Sair zamanlardaki bu “on”un; Receb-i Şerif’te “yüz”den fazla, Şaban-ı Muazzama’da “üç yüz”den fazla ve Ramazan’da ise “bin” olduğunu, Said Nursî Hazretleri, Efendimiz’den iktibasla bize müjde olarak bildiriyor…

Kur’ân’ın harf sayısı olan üç yüz bin altı yüz yirmiyi, söz konusu zamanlarda söz verilen sevapların değerleriyle çarptığımızda, ortaya çıkan rakama biz de şaşırırız, değil mi?

Kur’ân’ın Efendimiz aracılığıyla insanlığa, yani bize geliş zamanı olan Ramazan-ı Şerif’e; Peygamberimizle birlikte onun Ashabının ve onları takip edenlerin verdikleri kıymet, gösterdikleri hürmet ve ona yaptıkları hazırlıklar o kadar büyük ki… Ecdadımızın ve onlardan önceki Müslümanların yaşadıkları şehirlerin, Kur’ân’a birer dil olup onunla ağlayıp ve yine onunla bayram ettiğini tarih yazıyor. Dört-beş yaşından sekerat-ı mevte kadar…

Ramazanlar bir başka olurmuş. Yalnızca Müslümanlar için değil, yalnızca insanlar için değil, hatta bunların yanında hayvanlar ve bitkiler ile sınırlı olarak da değil… Dünyamızdaki her nesne Ramazan ayının gelişini hissetmiş ve bayram etmiş… İnananlar Kur’ân’la kâinatı okuyup tekrarlarken, kâinatın unsurları olan canlılar ve cansızlar da varlıklarıyla Kur’ân’a cevap olmuşlar… İç içe okumuşlar, Kur’ânları…

Risale-i Nur’u dikkatlice okuyanlar, bu Kur’ân tefsirinin en önemli bahislerinin Ramazan-ı Şerif’te yazıldıklarını biliyorlardır. Kur’ân’dan başka yanında kitap bulundurmayan –zira rejim yasaklamış– Bediüzzaman Hazretlerinin Ramazan-ı Şerif’lerde Kur’ân’ın okunmasına verdiği önemi de bilirler… Âhirzaman’ın felâket ve helâket zamanı oluşu hakikatiyle, Kur’ân dellâlı karşısındaki münkir münafıklar onu polis karakolunun karşısındaki evde tarassud ederlerken, onun; yazdığı Kur’ânî hakikatleri Anadolu’nun ücra köşelerine nasıl ulaştırdığına şaşırıyorlardı. İşte yine bir Ramazan mevsimi ve Bediüzzaman’ın, talebelerini ruhanî şahs-ı manevîler hâline getirdiği sırrını taşıyan mektupların Kastamonu’dan İnebolu’ya, Isparta’ya, İstanbul’a ve Konya’ya gönderildiği bir zamanda, yeni bir sırdan bahsediyor.

“Şimdiden biz tedbir ettik ki, iki Kur’ân’ı, Risale-i Nur’un buradaki has talebeleri, Ramazan-ı Şerif’te, her biri, her günde bir cüzünü sizinle beraber okumakla, Ramazan’ın her gününde bir hatme-i Kur’âniye olarak, manevî ve çok geniş bir mecliste, Isparta ve Kastamonu’yu ihata eden bir dairede halka tutan Risale-i Nur talebelerinin ve o dairenin merkezinde sizler bulunmak cihetiyle Risale-i Nur şakirtlerinin etrafınızda olarak, Nakşî’de, ‘hatme-i hâcegân’ tarzında, fakat çok büyük bir mikyasta Risale-i Nur’un bütün şakirtleri manen hazır ve o dairede bulunuyor niyetiyle, tasavvuruyla okunmak, o kudsî hatmeyi yapmak, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinden tevfik niyaz ederiz.” (Kastamonu Lâhikası, s. 63.)

Ne muhteşem bir sır değil mi? Polis kapısında beklerken o, Isparta’dan Kastamonu’ya halka-i dersini kurmuş ve talebelerinin ellerinde Kur’ân… Her birisi bir cüz okuyarak arkadaşlarıyla aynı günde bir hatm-i şerife muvaffak oluyorlar. Daneyi tarlaya, damlayı denize ve yiğidi koca bir orduya çeviren bu sırrı talebelerine ders verirken, bizim de mahallerimizde ve sevdiklerimizle bu yüksek seviyelere çıkmamızı istiyor, Zamanın Sultanı… Yani Kur’ân’ın bir parçasını okuyarak arkadaşlarımızla paylaşıp, her gün muazzam bir hatime sahip olacağız. Tek başımıza okuduğumuz Kur’ân cüzlerimizi cemaat halinde birleştirmek, pınar iken nehir olmak… Bu sırrı, en azından 15 günde bir okuduğumuz İhlâs Risalesinde daha müşahhasça, yanyana gelen dört tane dördün nasıl dört bin dört yüz kırk dört kadar muvaffakiyeti netice verdiğinin misallerini tarihe havale ediyor. İşte Asr-ı Saadet ve Bedir… Veya şanlı ecdadımızın fetihleri ve gazaları…

Hele şu felâketli zamanda… Binbir alet ile, sokağın durumuyla ve günlük hayatta karşılaştıklarımızla, içinde yaşadığımız sair şartlarla milyonlarca günahlarla boğuştuğumuz zamanda; her bir harfi on bin ve Kadir Gecesi’yse otuz bin olacak tüm Kur’ân’ı bir günde hatmetmenin getirisini hayal edebiliyor muyuz?

Âhirzaman’ın milyonlarca günahına muhatap olan biz musibetzedeler, yalnız başımızla ahireti nasıl kazanacağız ki? Ellerimizde elmas kılıçlar, dillerimizde ihtiyaç kapılarını açacak tılsımlar ve arkamızda da milyonlarca duacılarımız olmadan, istikbale yürüyebilir miyiz? Hayır.

Kimsecikler “Yapamam” demesin. İşte bilişim teknolojisi. Rahatlıkla takip edebileceğimiz şekilde okuyan milyonlarca hafızları yanımızda taşıyoruz. Mutlaka bir şahs-ı manevî içinde… Mutlaka bir cüz… Ve mutlaka her gün, evimizde bir hatm-i şerif… Hiç olmadı, aile fertleri Kur’ân cüzlerini paylaşarak bu muhteşem kazancı kaçırmamalıdırlar… Bilmem siz ne dersiniz?

Okunma Sayısı: 322
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı