Yavuz Sultan Selim, Mercidabık Meydan Muharebesi’nde Memlük Sultanını 1516 tarihinde yendikten sonra, Ürdün toprakları Osmanlı devletine katıldı.
Dört yüz yıl boyunca Osmanlı idaresinde kaldı. Ancak, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı devletinin yenik sayılmasını müteakip, 1918 yılından itibaren Ürdün için sıkıntılar başladı.
İngiliz devletinin himayesi altında ve 1. Abdullah tarafından 11 Nisan 1921 yılında “Mavera-i Ürdün Emirliği” adıyla kuruldu. 25 Mayıs 1946 yılında, İngilizlerden bağımsızlığını ilân etti. 24 Ocak 1949 tarihinde de “Ürdün Haşimi Krallığı” olarak adını değiştirdi.
Kral Hüseyin’in büyük oğlu 2. Abdullah, 07 Şubat 1999 yılında şimdiki kral olmuştur. Ürdün anayasasına göre, Kral 2. Abdullah tek yetkili kişidir. Parlamentoyu feshetme, Başbakan, Bakanlar Kurulu ve Senato üyelerini tayin etme ve onları görevden alma yetkisinin hepsi Kral 2. Abdullah’a aittir. Parlamentonun çıkardığı kanunlar, Kralın onayı ile yürürlüğe girer. Ancak, Kral 2. Abdullah’ın hiçbir sorumluluğu yoktur. Ürdün devleti işte böyle yönetilmektedir.
Ürdün’ün başşehri Amman’dır. Resmî dili Arapçadır. On bir milyon nüfusa sahiptir. Yüzde doksan ikisi Sünnî Müslümandır. Yüzde altılık Hristiyan olanlar da vardır. İki milyondan fazla Filistinli Müslümanlar, Ürdün vatandaşı olarak burada yaşamaktadır. Çok kırılgan bir ekonomiye sahiptir. Amerika, her sene Ürdün devletine bir milyar elli milyon dolar yardım yapmaktadır.
Siyonist İsrail devleti tarafından, Suudî Arabistan’ın kuzey bölgeleri de dahil olmak üzere, Ürdün devletinin bütün toprakları “Vaad edilmiş topraklar” masalıyla Büyük İsrail sınırları içinde gösterilmektedir. Bu yüzden Ürdün, sürekli Siyonist İsrail tehdidi altındadır. Zaten, Siyonist İsrail devleti kurulduğundan bu yana, seksen senedir Orta Doğu devletlerinin tamamı tehdit altındadır. İngiliz devletinin kurulmasını sağladığı bu devlet, bu bölgede aşırı hırs ve topraklarını genişletme plânıyla, kanserli bir ur gibi yayılmaya devam ediyor.
Seçim propagandası olarak “Dünyaya barış getireceğim, savaşları bitireceğim.” diyen Amerika başkanı Donald Trump, söylediklerinin tam tersini yaparak, başta Gazze ve Filistin olmak üzere, Orta Doğu coğrafyasına eskisinden daha beter kan ve gözyaşı getirmeye hazırlanıyor. Siyonist İsrail devletine “Elinden ne geliyorsa yap!” diyerek, katliam ve soykırıma ortak oluyor. Her türlü silâhların yanında “Kıyamet silâhı” denilen bir tonluk bombaları da gönderiyor.
Amerika’ya giden Kral Abdullah’ın, Trump karşısındaki duruşu gerçekten üzücüydü. Kraldan başka her şeye benzeyen bir hâli vardı. Her sene Amerika’dan aldığı yardımlar altında ezilen bir insan durumundaydı. Emlak tüccarı olan Trump, “Filistinlilerin bir bölümünü sen alacaksın” dediği zaman, Kral Abdullah siyasî manevra yaparak “Mısır devletinin bu hususta bir plânı var.” diyerek geçiştirmesi ve el pençe durarak konuşması dikkat çeken bir durumdu.
Orta Doğu’daki Müslüman devletlerin her birinin tek başına kalması, işte böyle bir duruma sebep oluyor. Arap Birliği’nin ve İslâm İş Birliği Teşkilatının zayıf kalması, kan ve gözyaşını dindirmeye yetmiyor. O halde yapılması gereken bir tek şey kalıyor, o da, iç işlerinde serbest ve dış işlerinde birlikte hareket eden elli yedi devletin kuracağı İslâm birliğidir. Bundan dolayıdır ki, büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretleri “Bu zamanda en büyük farz vazife İttihad-ı İslâm’dır.” diyordu.
Türkiye, Mısır, Suudî Arabistan, İran ve Pakistan öncülüğünde bir İslâm birliğinin bir an önce kurulmasını, bütün İslâm dünyası olarak onlardan beklemek hepimizin hakkıdır. Bütün engelleri aşarak bu mutlu neticeyi gerçekleştirmelerini bekliyoruz.