Bekliyorduk. Gelen itirazları, itina ile ele aldık. Hatta bazı okuyucularımız itirazlarını telefonla bildirdiler… Eyvallah…
Değerlendirmemiz neticesinde itirazları iki şubeye ayırdık. Birinci kısmının, siyaseten tarafgir olduğu parti veya cemaat taassubuyla, yalnızca reddiye üslubuyla yapıldığını; bu itirazların sahiplerinin siyasî hava değişene ve Havuz Medyası’nın efkâr-ı ammeye boca ettiği –bize göre– yanlışların tesiri kayboluncaya kadar ısrarlarında sebat edeceklerini düşünüyoruz.
İtirazların ikinci kısmını da ayrıca ikiye ayırmamız güzel olur. Meselenin aktüel parçasına odaklandığından, bütünüyle beraberce tahlil edilmesi gereken “küllü/ bütünün parçalarını” unutmuş. Bunun birinci kısmının sahipleri, materyalist eğitimin bir belâsı olarak, küllî düşünceden mahrum şekilde, bütüne bağlı parçacıkları bağımsız kabul edip; ilmî, mantıkî, tarihî ve dolayısıyla ahlâkî hatalara düşüyorlar. İkinci kısım itirazların sahipleri ise; sosyal ilimlerin de fen ilimleri kadar araştırma, mantık, terminoloji, zaman, mekân ve kahramanların sıkı sıkıya takip edilmesi gibi şeyleri gerektirdiğini düşünmüyorlar. Gayet tembelâne, üstünkörü ve meseleye gerekli değeri vermez bir hal ile meseleye yaklaşanlar…
İlimdeki bütünlükçü bakışın, Allah’ın bir olmasından ve kâinatı bütünlük içinde yaratmasından doğduğunu biliyoruz. Maddî yaratılışların hepsinde bu esas geçerlidir. İçtimaî ve siyasî hadiseleri bir bütünlük içinde ele almamak, bizi hem doğru neticeden uzaklaştırır ve hem de muvaffakiyetimizi engeller. Geçen yazımızdaki “Sednaya,” yakın içtimaî tarihimizden haberdar olanlar için, kırk senelik hadiseler zincirini tedai ettirecek bir kelime idi. Nazarları; beşyüz kelime ile, çok önemli ve hızlıca cereyan etmiş geçmiş olaylara davet ettiğimi hatırlıyorum.
En azından, 12 Eylül ile başlayan bizdeki Neoliberal devrimler zincirinin millet hayatının yüzlerce karesindeki tahriplerinden yola çıkılmasının gereğine inanıyordum. Ki doğrusu 1970’lerin başına, “Yeni Dünya Düzencilerinin” operasyon merkezi Dünya Bankası’na; Kemal Dervişoğlu ile Turgut Özal’ın asistan olarak alınmasına gitmemiz gerekiyordu. Fakat bu düzenin bizdeki sahnelenme tarihi 12 Eylül 1980 ihtilâlidir. Şili’den yaklaşık sekiz-on sene sonra… Ve İslâm âlemini de içine alacak bu projenin başına Özal’ın getirilmesi, perdenin açılışıydı… Kürtlük Meselesi, Barzanistan’ı inşa için bölgeye yerleştirilen Çekiç Güç, demokratik siyasetin ihtilâl anayasasıyla ortadan kaldırılışı, milleti ekonomik vesayet altına almak için sahnelenen enflasyon oyunları, bankalar, ABD’den getirilen reklam şirketleri, önceki demokrasi zamanlarını kötülemek, başta dinî cemaatler olmak üzere sivil toplumun rüşvetlerle ele geçirilmesi ve sosyal hayatımızda yüzlerce tahribat…
Bazı ilim adamları, millet olarak 12 Eylül kadar münafık, dessas, zararlı ve yıkıcı bir şey yaşamadığımızı makalelerinde ispat ediyorlar. Kemalizm’in her renginden, milliyetçiliğin tüm tonlarına, Siyasal İslâmcılıktan tarikatların bütününe ve Diyanet teşkilâtımıza kadar, istismar edilmedik bir unsurun kalmadığını yazıyorlar.
Yeni Asya Gazetesi, tecdid hareketinin sesidir. Bazen üç-beş sene sonra, hayata yansıyacak olaylardan Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsine dayanarak önceden haber verir. Bediüzzaman’ın Kur’ân tefsirini bütünlük içinde dikkatlice okuyanlar, bu gerçeği çokça yaşamışlardır. Hipnoz, propaganda ve mantık oyunlarıyla efkâr-ı ammenin aklını karıştıranlara, Risale-i Nur’dan o kadar basit ve ikna edici cevaplar verir ki, düşman bile tasını-tarağını toplayıp, bu pazardaki tezgâhını kapatmak zorunda kalır.
Bundan elli ve hatta otuz sene önce, milletin görüşü dezenformasyon ve iğfal ile bir müddet de olsa yanlış yere çekilebilirdi. İngiliz petrol şirketinin Meksika körfezine dağılan petrollere bulanmış kuşları, Saddam’a hücum için kullananlar, artık o şansa sahip değiller. Yine; Neoconların önceden hazırladıkları Kuveyt Büyükelçisinin, BM kürsüsünde konuşturulan kızını, ailesi Saddam’ca katledilmiş bir Kuveyt çocuğu olarak göstermek gayrı mümkün değil… Teknolojik harikalar dünyayı bir odaya çevirmiş durumda. Küreselcilerin şu kirli savaşlarda kullandıkları resimlere dair, kitaplar yayınlandı.
İşte; on üç sene boyunca “küresel deccaliyet”e karşı Suriye’nin bütünlüğünü; Rusya ve İran’ın yardımlarıyla savunan bir adamı, düştükten sonra arkasından bazı yalanlar uydurarak küresel güçlerin ekmeğine yağ sürmek bilhassa İslâmcı geçinenlere hiç, ama hiç yakışmıyor…
İnşaallah devam edeceğiz…