Ahirzaman insanının önemli bir eksiği de; nefsini murakabeden kaçırması değil mi?
Nazarlarımızın üçyüz altmış derecelik dış daireleri murakabe ederken, özümüze hiç dönmemesi… Başkasında bulduğu hata ve kusuru kendisinde aramaması… Hususî âlemindeki yüzlerce kusur ve eksiklere bakmaksızın, dışındaki dünyaları yargılaması çok ilginç, nefsimizin…
Gazete ve sosyal medyaya baktığımız şu günlerde; bilhassa dinî kimlikli medyamız, ahlâk zabıtası edasıyla Ramazan-ı Şerife hürmetsizlik etmiş kişi ve kuruluşların avına çıkmış. Kameraları kendi hanesine çevirebilselerdi… Sonra da; Ramazan-ı Şerifin sosyal hayattaki yansıması veya daha kolay yaşanması cihetiyle üzerine düşeni yapıp yapmadığının muhasebesini yapabilseydi… Evinden başlayarak. Dışardan gelecek misafire; bu ev çok özel bir zaman ve hadiseye hazırlanmış, dedirtebilecek şekilde; Ramazanın renkleri, kokuları ve düzeniyle tanzim edilip edilmediğine bakabilseydi…
Sonra da dindar geçinen ve çoğu zaman dışardaki laubali ve lâkaytlara laf atan insanlarımızı dükkânında, iş yerlerinde, sosyal statüsünü sürdürdüğü yerlerde ziyaret etse, mangalda kül bırakmayan insanlarımızın hâkim oldukları dairelerdeki hal-i pürmelâllerini görse, burada söylemek istediğimiz gizli realiteyi yakalayabilir.
Ailede çocuklarından, dükkânda müşterisinden, idareci olduğu resmî kurumda sosyal Marksistlerden ve onlarca sun’î sebeplerden dolayı, yaşamakta olduğu sosyal hayatında “Ramazan-ı Şerif” ile aynı kareye düşmekten kaçınanların, istismarcı tarafgir siyasetin tesiriyle “Ramazancı” kesilmeleri, ikiyüzlülük değil mi?
Ramazan-ı Şerifin bir kimlik olduğunu unutarak… Ramazan-ı Şerifin bağrındaki sosyal devletten gafil kalarak… Ramazan-ı Şerif’in hayatın bizzat kendisi olduğunu yaşamayarak dindar olunmaz, geçinilir. Geçinmek ise, daha çok din düşmanlarının dikkatlerini celb ediyor. Bu halleriyle dindarlarımız, dinin hakikatinden uzaklaşmışlar da diyebiliyoruz. Yani hususî dünyalarında, İslâmiyeti tanımıyorlar, güzelliklerin bilmiyorlar ki yaşasınlar. Bu ise dinden uzak yaşayanlara, İslâmiyet çok güzel olsaydı, bu dindarların ahlâklarını düzeltir ve onları insaniyete lâyık bir hale getirirdi, dedirtiyor ki; işte toplum olarak kaybettiğimiz önemli bir mevkidir, burası.
Yukarda arz ettiğimiz hayatın kesitlerinde Ramazan-ı Şerifi yansıtmayan bir Müslümanın, İslâmiyet’ten uzak yaşayana itiraz etmesi problemine özünü teşkil ediyor. Gençliğimizde bir kısım sağcı geçinen gençler sokakta; oruca saygı göstermeyip alenî muhalefet edenlere cebrî olarak oruçluyu hürmete çağırırlarken, kendileri Ramazan orucunu tutmazlardı. Siyaseti dine alet eden medyada işine gelmeyen siyasetçiyi, iş adamını veya bürokratı dine karşı olarak propaganda edenlerin İslâmiyet’e verdiği zararı, solcuların veremediğini düşünmeye başladım.
Dindarlarımızın Ramazan-i Şerif ayının her gününü cazip, bayram sevinci içinde ve efkâr-ı ammede lâyık olduğu yerde gösterebilme imkânlarını hepimiz biliyoruz. Ramazan münasebetiyle sahibi olduğu işyerindeki mesai zamanlarını değiştiren kaç işveren gösterebiliyoruz ki… İşçilerine, “Ramazanda iki saat erken gelebilen, iki saat erken gidebilir,” diyen kaç tane patron veya dükkân sahibi sayabiliyoruz ki… Veya zekâtını, sadakasını dağıtırken; kendi menfaatini düşünmeden önce işçilerinden başlayan ve hatta “Ramazan İkramiyesi” adı altında işçisinin o ay boyu ihtiyacını karşılayan kaç dindar zenginimiz var ki… Ki bu güzelliğin artık ülkemizde gelenek olması gerekmez mi? İşte bu güzelliği cimriliğiyle, hoşgörüsüzlüğüyle, şefkatsizliğiyle ve hırsıyla engelleyen bazı dindarlarımızın, şu Ramazan-ı Şerifte kraldan ziyade kralcı geçinerek; İslâmiyeti öğrenememiş ve yaşayamayan insanları hedef almaları, dinsizlerin fenalıklarından ziyade topluma zarar veriyor, kanaatindeyiz.
Dindarlarımızın İslâmî hayata dair temel paradigmalardan mahrum olmaları, yukardaki sıkıntılara sebep oluyor. Oturduğu ev, içinde yaşadığı mahalle ve şehire müdahale eden ahirzaman dinsizlerine itirazı olmayan dindarlarımızdan bahsediyoruz. Mahallesindeki camiye sahip çıkamadığı gibi; sokak ve ve caddesine dinsizlik adına müdahale edenlere de ses çıkarmıyor. Bu ev benim, sokakta ben yaşıyorum ve mahalle benim mahallem diyemeyen, dindarları farklı bir paydada konsolide etmeye çalışan zamanın dindarları; hem Ramazan-ı Şerife ve hem de dinin diğer şeairine farkında olmadan büyük saygısızlıklar yapıyorlar…