Geçen yazımızda, “Altılı Masa” olarak demokrasi tarihine geçmiş Türkiye muhalefetinin güzel çalışmasından bahsetmiştik.
Eski hal, muhal ise; arkasına bakmadan bu ulvî yolda yürümek düşüyor, muhalefete. İktidarın demokrasiyi neden istemediğini, o yazımızda izah etmiştik. Bütün misyonu, Küreselcilerin bizdeki 12 Eylül projesinin yürümesi olanların demokrasiye taraf olmaları eşyanın tabiatına aykırıdır. Zaten buradaki ayrışma noktamız da, 12 Eylül olacak… Bu ihtilâli demokrasimize işlenen cinayet olarak görenlerle, görmeyenlerin ayrıştıkları kavşak… 12 Eylül’e ve 12 Eylül’den sonraki süreçteki Neoliberal projelere zerre kadar meyil gösterenlerin demokrasiden bahsetmeleri, tamamen bir demokrasi münafıklığıdır. Ya 12 Eylül’e taraf olacaksınız, ya demokrasiye… Orta yolu yoktur bunun...
Bugün düne hiç benzemiyor. Dünde yükselen değer olarak görülen bazı fikirlerden ve yaklaşımlardan, dünya kamuoyunun cüzzamlılardan kaçar gibi kaçtıklarına şahit oluyoruz. 1970’lerden sonra; serbest ekonomi, pazar ekonomisi veya liberal ekonomi kimliği altında ekonomi piyasasına sürülen düşüncelerin zakkumlu neticeleriyle; millî devletlere kayyım tayin eder gibi idareci gönderen Davos’un çocukları, ABD topraklarını çoktan terk ettiler. Orada sermayelerini korumak üzere Trump’ın çevresinde müdahanecilik yapanları herkes tanıyor. Söz konusu kişiler, şimdilik ne orada, ne de AB’de hiç kıymeti olmayan “düşükler” sınıfına girdiler… İşte dünyamızda esen yeni rüzgârlar, Türkiye’yi demokrasiye ulaştırmak ve bizi Küreselcilerin hegemonyasından kurtarmak isteyen muhalefete güzel fırsatlar sunuyor.
Daha önceki yazılarımızda, Türkiye demokrasisinin 12 Eylül İhtilâli’yle birlikte idam edildiğini yazmıştık. Muktedir olanları demokrasiye dayanmayan bir ülkedeki muhalefetlerinin ne kadar sağlıklı olabileceğini, varın siz düşünün. Dünya siyaset arenasındaki genel fırtına iktidarları devirirken, demokrasiyi ve adaleti esas almayan menfaatçi muhalefet partilerini de iktidarlarla birlikte uçuruyor. Fransa, Kanada ve Almanya demokrasileri bu iddiamızı isbat ediyorlar. Yani demokrasinin bir unsuru olan “muhalefet”in demokrat olması, meselenin olmazsa olmazı olmuş. Bundan böyle, muhalefet partisi kimliğiyle siyaset meydanına çıkacak partilerde, her şeyden önce demokrasi aranacaktır.
Demokrasinin mücerret olduğunu; isteyenin, keyfine göre tarif ettiği ve üzerinde uzlaşılacak bir yönetim biçimi olmadığını iddia eden demokrasi münafıkları Neoliberallere, Altılı Masa’nın çalışmaları güzel cevaplardı. Zahiren zıt dünya görüşlerine sahip siyasî partilerin, üstünde ittifak ettikleri tanımları, bir kenara koyacak değiliz. Yine Küreselcilerin geçici olarak işgal ettikleri günümüz AB’sinin de (von den Leyen, Sholz, Kaja Kalas ve Macron Avrupası) şimdilik ölçü alınamayacağını, ABD’li siyasetçiler, Münih Güvenlik Konferansı’nda o Küreselcilerin yüzlerine söylediler. Entrikaların, medyaya sansürün, menfaatler karşılığı verilen statülerin demokrasiye aykırı olduğunu, Vance açıkça izah etti. Yeni Türkiye muhalefetinin önünü tıkayacak boş kaidelerin, sözlerin ve hipnozların artık geçerli olmadığını, sokaktaki insanlar da anlamaya başladılar.
Bir nokta daha var: AB içindeki Neoliberallerin desteğiyle muhalefeti parçalayan Marksist Kürt yapılanmasının da soluğu kesildi. Artık onları fonlayacak birilerinin çıkması zor görünüyor. İngiltere ise, tek başına bu fitneyi devam ettiremez. Kırk senedir 12 Eylül partilerinin işine yaramış bölünmüş Şark oyları, bundan böyle hakiki sahiplerine yönelecektir. Yeter ki muhalefet liderleri, Şark’ın sevilen şahsiyetlerini öne çıkarsınlar.
Kemal Kılıçdaroğlu gibi; devlet işleyişini iyi bilen, mukaddesata hürmetkâr, milleti ayrıştırmadan kucaklayan bir başkanın parti yönetiminden uzaklaştırılması da yeniden konuşulacak. AKP idarecilerinin, dışarıdaki Neoliberal dostlarıyla birlikte yaptıkları planın da deşifre olacağını tahmin ediyoruz. 12 Eylül’ün meyveleriyle övünen bir muhalefetin, demokrasi isteyenler açısından yüz kızartıcı olduğunu herkes biliyor. Türkiye demokrasisine düşman İstanbul sermayesi ile iktidarın söz dalaşları, 12 Eylülcü TÜSİAD’ın demokrasiye karşı tertiplerinin üzerini örtemeyecektir.
Demokrasinin fıtrî ilerleyişini, içimizdeki Kemalistlerin küresel dinsizlik cereyanlarıyla ittifaklarının durduramayacağını herkes hissetmeye başladı. Demokrasi, milletimizin her insanının kulağına; halife olma, insan olarak temsil edilme ve her türlü meşru hürriyetini kullanma nimetini, yeni rüzgârlarla birlikte fısıldıyor. Ne göçmenlerimiz, ne menfaat dağıtılan kitlelerimiz, ne İngiltere’nin AKP ile ettikleri ittifaklar, gelmekte olan o güzeli durdurabilecek…