“Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesinde dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken, âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık, bir Kadîr-i Külli Şey’in vaadine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem Kadîr-i Külli Şey vaad etmiş, elbette yapacaktır.” (Mektubat, s. 71.)
Risale-i Nur Külliyatı’ndaki Avrupa telâkkisini bilenler, yukarıdaki iktibasın manasını daha güzel anlarlar. Dünyanın iki kampa ayrılarak insanların birbirleriyle vuruştuğu ve içinde bulunduğumuz –bir nevi– Üçüncü Dünya Harbi’ndeki manzaradan haber verildiğini de anlarlar.
Hadiselere Kur’ân penceresinden bakan Said Nursî, bu savaşın Allah’ı inkâr edenlerle, onların karşısındaki semavî din mensupları arasında cereyan ettiğini, yukardaki iktibasın başında ve sonunda izah ediyorlar. Bu global ve dehşetli savaşta, İsevîlerle Müslümanların mutlaka ittifak etmeleri gerektiğini söylüyorlar. Bu ittifaka cehaletlerinden dolayı taraf olmayanlar mazur olsalar da, şuurlu bir şekilde Müslüman-İsevî ittifakına karşı olanların, Âhirzaman’da çıkacak o dehşetli cereyana kapılacaklarını izah ediyorlar. Fakat bugünkü mevzumuz bu değil.
Yukarıdaki Kur’ânî hakikati anlamış olanlar, yarım asra yakındır hakiki İsevîlerle karşılıklı olarak bayramlaşıyorlar (Mesih’in velâdeti vesilesiyle) ve birbirlerine değer vererek anlaşmaya çalışıyorlar. Hıristiyanlar, Kutsal Doğum’dan tam altı hafta önce ritüelleriyle başlattıkları manevî yürüyüşlerini 24 Aralık’ta zirveye çıkararak, 25 ve 26 Aralık tarihlerini Kutsal Doğum Bayramı olarak kutladılar. Onların bu bayramlarını çeşitli üsluplarla ve imkânlarla tebrik eden Müslümanların 1 Ocak itibarıyla Şuhur-u Selâse’ye girmeleri, bu sene çok manidar oldu.
Avrupa için bir kilise olan bu coğrafyada, gelenekselleşmiş iki haftalık tatili biliyorsunuz. Bu kıtada çalışan Müslümanların bu bayram tatili fırsatını; sosyal faaliyetler, çocuklarının eğitimleri, karşılıklı ziyaretler ve seyahatler cihetleriyle değerlendirdiklerini de biliyoruz. İşte Avrupa Nur Cemaati, bu iki haftalık tatil boyunca, beş yaşından seksen beş yaşına kadar bütün ferdleriyle hakikaten bir bayram havası yaşadılar… Mahallî toplantılar, Türkiye’den teşrif eden misafirlerle birçok faaliyetler, tatili değerlendirme programları ve nihayet bütün cemaatin iştirakıyla tam bir “Nur bayramı”na dönüşen 28 Aralık toplantısı; nesillerin, coğrafyaların, yaşların buluşma ve hasretlerin dinme bayramı oldu.
Avrupa’nın dört bir yanından gelen dördüncü neslin Nur bayramı… Londra/Paris’ten İsviçre Alplerine, Avusturya’ya… Ve Türkiye’nin farklı şehirlerinden iştirak eden Anadolu Nur talebeleri… Hıristiyanların bayramlarından iki gün sonra…
Nur Talebelerinin kiliselere ve ruhanîlere gönderdikleri geleneksel Kutsal Doğum tebriği mahiyetindeki mektuplara da değinmemiz lâzım. Risale-i Nur merkezlerinin olduğu yerlerdeki talebeler, mahallî medreseleri adına; içinde bulunduğumuz zamanı, problemleri ve çözümlerini güzelce yazan mektupları; bölgelerindeki kardinallere, başpiskoposlara ve diğer ruhanîlere göndererek, Nur talebelerinin; Müslüman-Hıristiyan ittifakı, dünya barışı, demokrasi, insaniyetin temel esasları ve insaniyeti yıkmak isteyenlere karşı yapılması gereken hususlar meselelerini Risaleler(den yazarak, onların çok merak ettikleri suallere âdeta cevap veriyorlar. Çeyrek asırlık bu geleneğin kiliselerde meydana getirdiği yankıların akislerini anlatmayı ise, bir başka zamana bırakalım, inşaallah…
Genellikle Ahlen medresesinde oluşan Nur bayramını tasvir etmek hakikaten kolay değil. On beş-yirmi yıl önceki çocukları, kucaklarında yavruları olduğu halde orada görmenin zevkini yalnızca anne-babalar veya nine-dedeler yaşamıyorlar. O mekânlar, içerisinde Nur yavrularının koşuşturdukları ve kuşlar gibi cıvıldaştıkları cennet bahçelerine dönüşüyor.
Üç Aylar’dan bahsetmişken sizi güldürecek bir anekdottan da bahsedelim. Ramazan-ı Şerif’in ne zaman başladığını Avrupa’da İsevîlere sormak daha güzel oluyor. Çünkü onlar daha dikkatlice bu mübarek ayın vürudunu takip ediyorlar. Biliyorum, bunun sebebinin iftar davetleri ve sofraları olduğunu düşüneceksiniz… Hayır, onlar Ramazan’ı da, Kur’ân’ı da, Hz. Muhammed’i de merak ediyorlar, onlara ilgi duyuyorlar ve hakikî İsevîler ise çok seviyorlar…
Çünkü Avrupa’daki Ramazanlar ve iftarlar, yalnızca Müslümanların değil… Hıristiyanları dinsizlik ve ahlâksızlık cereyanına karşı müdafaa eden İslâmiyet’e Avrupa’nın yerlileri de sahip çıkıyorlar. Çok merak edenler, gelecek sene iç içe girecek İsevîlik ve -Müslümanlık mübarek zamanlarını takip etmek üzere, bu kıtaya gelebilirler…