Editörümüz; internet yayıncılığındaki yirmibeşinci yaşımızı hatırlattığında, farkında olamadığım zaman selinin süratine şaşırdım.
Çeyrek asra bedel bir ömür, bu süratle mi geçmiş? Dinî cemaatlerin internet dünyasındaki öncüsünün neşre başladığı günde doğan çocuklarımız, üniversiteyi bitirmiş ve bir yerde Kur’ân davasını temsile çalışıyorlar bugün… Said’ler ve Nur’lar...
Risale-i Nur talebelerinin, İslâm âlemindeki istibdatlara ve zulümlere rağmen hep öncü olduğunu herkes bilmeyebilir. Tıpkı Üstadlarının hürriyet, neşriyat ve matbuat ile hakikatleri yaymada öncü olduğu gibi…
At üstünde tefsir yazılır mı?
Camilerin mahfillerinde kalarak, İngiliz’e darbe vuracak kitap neşredilir mi?
M. Kemal’e rağmen TBMM’de beyanname neşredilir mi?
Nisyana mahkûm ve ölüme terk edilmiş Barla‘nın dağlarında derelerinde zamanın hakikatleri Kur’ân’dan yazılır mı?
Ya idam ile yargılanırken?
Polis karakolunun karşısında perdesiz evde otururken, Ayetü’l-Kübra…
Ve Denizli’nin nefes aldırmayan küflü zindanında Meyve Risalesi…
Millî Şef’in ajanlarının kapıyı tuttuğu yerde Kur’ân Çiçeği açabilir miydi?
Ve Afyon Zindanında imanî hakikatlerle Medresetü’z-Zehra meyvelerinin bir benzeri El-Hüccetü’z-Zehra…
İşte böyle bir üstadı olunca EuroNur’un, gurbetin karanlık gecelerinde ikinci milenyuma ışıldayarak Hıristiyanlarca kutsal şehirde doğacaktı…
Elektronik medyanın veya internetin henüz kekelediği günlerdi… Fakat Müslüman cemaatler adına ve Risale-i Nur adına tıpkı Mesih gibi konuşmaya başlamıştı… Mesih’in ikinci vatanında… Milyonların kendisini beklediği diyarda… Avrupalı Hıristiyanların evlerinin, balkonlarının ışıklara boğulduğu günlerde, sessizce doğmuştu, www.saidnursi.de sitesi…
Avrupa’nın aynı mevsimindeyiz. Mesih’in doğumuyla www.saidnursi.de sitemizin doğum sene-i devriyeleri öyle yakın ki… Bu bayramda balkonların ve evlerin camlarından sokaklara dökülen ışık tufanı, bir şehrâyini tedai ettiriyor. Bir fark var, yirmi beş sene öncesinden… Zaman fevka’z-zaman bir süratle akıyor ve çeyrek asra sığmış olayları dedelerimiz yüzyıllar boyunca yaşayamamışlar. Her bir hava zerresi, Bediüzzaman’ın ifadesiyle bir konferans meydanı kadar genişlemiş, dava sahipleri yeni teknoloji ile o salonlarda davalarını anlatıyorlar. Dünya komünikasyon cihetiyle bir köye dönüştüğü gibi, internetteki gelişme, tebelbül-ü akvam tehlikesini de ortadan kaldırmış görünüyor. Hangi dilden yazarsan yaz, hangi ırktan olursan ol ve hangi düşünceyi paylaşırsan paylaş; muhatapların seni anadilleriyle okuyup anlıyorlar, artık.
Ecdadımız insaniyet-i kübrayı anlatabilmek için denizi/deryayı aşmışlar. Güney Afrika’ya, Şili’ye, Kazan’a, Japonya’ya veya İskandinavya’ya ulaşabilenler hatıralarını kitaplaştırarak, zamanımıza kadar dua toplamışlar… Artık, o uzak diyarlar, oturduğumuz mekânlara geldiler… Latin’i, çekik gözlü Çinli’yi, Siyahî’yi veya uzun bacaklı Beyaz’ı evlerimizde misafir ederek düşüncelerimizi anlatır olduk, hava zerreleriyle…
İman ile küfrün kıyasıya kucak kucağa bu denli şiddetli çatışmasına, zaman; ancak Bedir’de, Uhud’da, Mûte’de veya Çingiz’e karşı Câlaleddin’in meydan savaşlarında şahit olabilmiştir. Çok tuhaf bir çarpışma… Kelimeler güllelere ve cümleler bombalara dönüşüyor. Bazen iman cephesindeki körpe gençlerin son haykırışlarına şahit oluyorsunuz, bazen de küfrün zulmetindeki son zamanlarını yaşayan başka kıtaların çocuklarının kurtuluş sesleriyle mutlu oluyorsunuz. Zaman garip olduğu kadar, mücadele de garip…. Usul de garip ve insanlar daha garip…
Nimetin mahiyeti anlaşılmadığında, elbette nikmete dönüşür. Bizi yaratan, bunca nimetleri önümüze seren ve İslâmiyet ile şereflendiren Rabbimizin bir nimeti iken şu bilişim teknolojisi ve internet dünyası; maalesef bilemeyenlerin elinde onların hem dünya hem de ahiret saadetlerinin tahripçisine dönüşüyor. Risale-i Nur talebeleri her meselede müceddidin emrine uyarak öncü oldukları gibi; internet dünyasında da, çeyrek asır önce başat oldular. Bizden öncekiler gibi… Yeni Asya’nın dibacesindeki yazıyı okuyanlar, hatırlarlar: “Gayemiz vatan sathını bir mekteb yapmaktır.” Zaman bizi; yeryüzünü mekteb yapmaya mecbur bıraktı. Nurlarla elimize tutuşturduğu “kâinat kitabı”nı, dünya halklarına hitaben okumamızı emretti… İşte www.saidnursi.de’nin çıkış gayesi bu idi. Zübeyir Gündüzalp’in, Üstad’ımızın diğer talebeleriyle neşrettikleri İttihad’ı ve Yeni Asya’yı hüve hüvesine takip ederek gayet mütevazı şartlarla yayına başlamıştı… Tam çeyrek asır önce…