Global dünya hâkimiyetine koşanların gökdelenleri patlatarak başlattıkları ihtilâl, savaş, dönüşüm ve hipnozun üzerinden tam çeyrek asır geçmiş… Bu süreçte işlenen cinayetler, katledilen insanlar ve yıkılan şehirlerin sayıları bir önceki yüzyıla tam yetişmese de, bu kadar kısa zamandaki toplam, geçen yirmi beş senenin dehşetini gösteriyor. Yüzlerce ciltte anlatılacak hikâyelerdir, bunlar…
Fakat biz; global corona cinayetini takip eden Kazakistan, Ukrayna, Batı Afrika ve Gazze soykırımına şahit olan geçen son iki seneye nazaran, önümüzdeki yılın daha güzel geçeceğine inanıyoruz. Güzelliğin subjektif olduğunu ve kime göre olduğunu soracaksınız… Hayır ve şer nasıl belli ise, fıtrata göre güzel ile çirkin de o kadar bellidir. Yaratıcıya inanarak yaratılışın mu’cizevî ihtişamını seyretmek güzel değil mi? İnsan olarak dünyaya gelmek ve dünyada sayamayacağımız kadar zengin sofralarla karşılanmak; lütuf ve keremle beslenmek güzel değil mi? Yaratan’ın kendisi güzel olmasaydı güzeli ve güzelliği yaratır mıydı, hiç…
Güzel kelimesi o kadar çok manaya annelik yapabilir ki… Hangisini sayacaksınız… Fakat bütün güzelliklerin başında; Yaratıcı’nın ihtiyacımıza cevap vermesi olmalı. Çölde dudakları çatlayan yolcuya su, günlerce aç kalmış kişiye ekmek ve soğukta titreyene üstlük ne güzel… İnsanların keyfî olarak öldürüldüğü geçen çeyrek asra göre barış güzel değil mi? Global savaş/soygun çetesinin çıkardığı yangınla yurtlarını terk edenlerin sılaya dönüşleri güzel değil mi? Bilâhak zindanlara doldurulmuşların hürriyetlerine kavuşmaları güzel değil mi? Çeşitli entrikalar ve dessaslıklarla imanlarından uzaklaştırılan masum insanların hakiki din ve yaşayışlarına dönüşleri güzel değil mi? Çiftçilerimizin; genlerine müdahale ve kimyasal yollarla hastalıklı hale getirilmiş tahıl, meyve ve sebzelerden fıtrîlerine dönüşleri güzel değil mi?
İnsanlık ve bilhassa milletimizin hasretle yollarını bekledikleri o kadar güzellik var ki… Çünkü helâket ve felâket asrı olan 20. yüzyılın maddî/ manevî bizden çaldığı ve kopardığı o kadar güzelliklerimizin yolunu gözlüyoruz. Kıyamet yolumuzu kesmezse, 2025’den hakikaten ümitliyiz. Zira mevsimin gidişatı bunu gösteriyor. Küresel hunhar eşkıya, musallat olduğu orduları ve meclisleri terk etmeye başladı. Çapulcular Doğu ve Batı’da çıkardıkları savaşları kazanamadan çekiliyorlar. Semavî medeniyetin mahsulü olan ileri teknoloji sayesinde, hile ve düzenbazlıkları ortaya çıkıyor, insaniyet hırsızlarının. Daha geçen senenin Haziran ayında, yaratılışın bütün kanunlarını değiştireceğiz ve insanlığı daha önce yaşamadığı bir hayatla tanıştıracağız, diyen DAVOS’lu koordinatör sırra kadem bastı. Herşeyi kapital ile değerlendiren büyük sihirbazlarının ölümünü bile gizlemeye çalışıyorlar, firavunların hizmetkârları… Buzağıyı takdis edenler Sina’yı çoktan terk ettiler. Sizin onlara ne isim taktığınızı bilmiyoruz, fakat biz onlara insaniyet, İslâmiyet ve demokrasi düşmanları diyoruz. İşte onların kayıp senesi olurken yeni yılımız, inşaallah bize ferec senesi olacaktır, diye düşünüyoruz.
Bediüzzaman “helâket ve felâket asrının” kapısında durarak istikbale: “Ey mezar-ı müteharrik bedbahtlar, gelen neslin kapısında durmayınız,” diye günümüze sesleniyordu. Ve yine içinde bulunduğumuz beşerî çatışmaların; “Hakikat-i İslâmiyenin güneşiyle, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiyeden bekleyebilirsiniz.” diyerek Kur’ân ile sona ereceğini müjdeliyor.
Kıymetli okurlarımızın ifadelerimizi sadece arzu veya temenni suretinde telâkki etmemeleri için diyoruz ki; her cümlemizin arkasında zamanca isbat edilmekte olan hadiselerin varlığını unutmayınız. Bize ulaşırsanız, daha genişçe bilgilendiririz, inşaallah.
Bazı kardeşlerimizin; global dinsizlerce kullanılan kimlikleri telâffuzumuza siyaset manası vermelerinden, müjdelerimize kuvvet veren sebepleri burada zikretmeyeceğiz.
Bir başka güzellik daha var ki, fıtrî olarak gelişiyor. Yarım asra yakındır, global dinsizlerin ahlâk ve hayatta yaptıkları tahribatın, insaniyetçe görülmeye başlanması. Bunca kötülük ve şerrin mahiyeti ortaya çıkınca, failleri bilmecburiye saklanmaya başladılar. Ve bir müddet daha gizlenerek, efkâr-ı ammece unutulana kadar ortada görünmemeye dikkat edeceklerdir.